Anayasa yargısının öncü nitelikteki kararları

Anayasa Mahkemelerinin tarihine bakıldığında kuruluş tarihi olarak 1920ler kabul edilir. Bundan öncesinde böyle mahkemeler bulunmamaktadır. Ancak anayasa mahkemelerine paralel nitelikte kararlar bulunmaktadır.

  • Birleşik Krallıkta verilen bir karar vardır. Bu karar şu şekildedir: “Birleşik Krallık parlamentosu yasalar yaparken common law temel ilkelerine aykırı davranmamak zorundadır. Bu karar modern anlamda anayasa yargısı kararlarına önayak olmamıştır ancak anayasa yargısı ve parlamento kararlarının denetimi açısından öncü kararlardandır.
  • 1803 Amerika kararı ise modern anlamda anayasa yargısı kararlarının ilki olarak kabul edilir.

İçeriği: Dönemin başkanı Adams seçimler yapıldığı zaman seçimleri kaybediyor yani tekrar seçilmiyor. Ve koltuğu Jeffords’a bırakıyor. Görevden ayrılmadan birkaç gün önce yaptığı atamalar da uyuşmazlığa konu oluyor. Adams bir hâkim atıyor, atama senatoda onaylanıyor ancak atamaya ilişkin karar hâkime ulaşmadan koltuğu Jeffords devralıyor ve emir vererek kararın iletilmesini engelliyor. Hâkim de dava yoluna gidiyor.

Mahkeme kararı: hem yasama hem yürütme organları gerçekleştirdikleri işlemlerde ve çıkardıkları yasalarda Anayasaya aykırı davranmamam yükümlülüğü altındadır. Eğer Anayasaya aykırı davranırlarsa veya aykırı bir işlem yapılırsa mahkemeler bu Anayasaya aykırılığı tespit edebilirler demektedir.

İşte bu karar modern anlamda anayasa yargısını görebildiğimiz ilk karardır. Ancak yine de ortada bir Anayasa Mahkemesi bulunmamaktadır.

Anayasa Mahkemesinin öncü örneği Hans Kelsen’in 1920’lerde kurduğu Avusturya Anayasa Mahkemesidir. 2. Dünya Savaşı sonrasında da Anayasa Mahkemelerinin sayısının arttığı görülmüştür.

Anayasa yargısı neden var? Anayasa Mahkemesine neden ihtiyaç duyulmuştur?

  • Temel etken yasama ve yürütmenin yaptığı düzenlemelere denetim mekanizması oluşturma ihtiyacı duyulmasıdır.

Burjuva devrimlerinden sonra Batı’da parlamentonun üstünde hiçbir güç olmadığı kabul edilmiştir. Yasama yürütme ve yargı eşittir. Ancak parlamento eşitler arasında birincidir. Yani parlamento egemendir.

Olağanüstü dönemlerde parlamentonun ve yürütmenin normalde kullanamayacağı yetkileri kullanması ile birlikte parlamento ve yürütme organını frenleme ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Ve bu süreçte Hans Kelsen ve Karl Schmidt’in görüşleri çok etkili olmuştur.

Hans Kelsen: Anayasanın koruyucusu ancak parlamentonun ve yürütmenin işlemlerini denetleme yetkisiyle donatılmış bir üst mahkeme olabilir görüşündedir.

Karşı Görüş: Anayasanın koruyucusunun bir mahkeme olamayacağı, yüksek mahkemelerin demokratik meşrutiyetinin olmadığı ve bunun ancak siyasiler tarafından yapılabileceği ortaya atılmıştır. Karl Schmidt bu görüş sonrası devlet başkanı olarak ortaya çıkmıştır. Ve Anayasayı ancak devlet başkanı korur demiştir.

  • Bu görüşün kaynağını Weimar Anayasası oluşturmaktadır.
  • Bu anayasanın 48.maddesinde federasyonun içinde bir karışıklık olması halinde devlet başkanına ohal kararnamesi çıkarma yetkisi tanıyan ve silahlı kuvvetleri kullanmasını sağlayan bir yetki verilmiştir.
  • 48. Madde I. Dünya Savaşından 1920’lere kadar ekonomik anlamda kullanılırken 1920’lerden sonra şiddet olaylarını bastırmak için kullanılmıştır. Bu durum da Almanya’yı Nazi diktatörlüğüne sürüklemiştir.

II. Dünya Savaşından sonra yaşanan bu olaylar sebebiyle Anayasa’nın koruyucusunun siyasetçiler, parlamento, devlet başkanı, başbakan ve hükümet olamayacağı anlaşılmıştır.

Bunun üzerine Kelsen’in görüşleri esas alınarak liberal dünyanın her yerinde Anayasa Mahkemeleri kurulmaya başlamıştır.

Anayasa Mahkemesi – Anasayfa

Anayasa Yargısı Dersi – İühf

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir