Sözleşmeler Hukuku
Sözleşme Serbestisi/Özerkliği İlkesi ve Ön Sözleşme
Bu ilkenin çeşitli görünüm tarzları vardır. Bunlardan ilki karşı tarafı seçme özgürlüğüdür. İstenilen kişi (gerçek-tüzel) ile sözleşme yapma kararı verilebilir. Bu seçilen kişi ile dilenilen konuda/içerikte sözleşme yapılabilir. Üçüncü sonucu ise dilenilen biçimde/şekilde sözleşme yapma özgürlüğüdür. Şekil serbestisi de bu durumda sözleşme özgürlüğünün bir görünümüdür. Ayrıca bu özgürlüklere sözleşmeyi değiştirme ve son olarak da sözleşmeyi sonlandırma özgürlükleri eklenebilir. Bu sayılanlardan herhangi birisi serbestçe kullanılamazsa sözleşme özgürlüğünden bahsedilemez. Yani özgürlük türlerini sıralayacak olursak bunlar:
- Sözleşmenin tarafını belirleme özgürlüğü
- Sözleşmenin konusunu/içeriğini belirleme özgürlüğü
- Sözleşmenin biçimini/şeklini belirleme özgürlüğü
- Sözleşmeyi değiştirme özgürlüğü
- Sözleşmenin sona ermesini belirleme özgürlüğü
Sözleşme yapma özgürlükleri kanun tarafından da kısıtlanmış olabilir. Ancak kural
olan sözleşme yapma özgürlüğüdür. Sözleşmelerin şekil konusu TBK m. 12’de düzenlenmiştir. Maddeye göre, “Sözleşmelerin geçerliliği, kanunda aksi öngörülmedikçe hiçbir şekle bağlı değildir (f. 1). Kanunda sözleşmeler için öngörülen şekil, kural olarak geçerlilik şeklidir. Öngörülen şekle uyulmaksızın kurulan sözleşmeler hüküm doğurmaz (f. 2).” Bunun dışında getirilen şekil şartları ise taraflarca belirlenmiş olan irade şekil şartlarından ibarettir ve bunlar da TBK m. 17’de düzenlenmiştir. Maddeye göre, “Kanunda şekle bağlanmamış bir sözleşmenin taraflarca belirli bir şekilde yapılması kararlaştırılmışsa, belirlenen şekilde yapılmayan sözleşme tarafları bağlamaz (f. 1). Herhangi bir belirleme olmaksızın yazılı şekil kararlaştırılmışsa, yasal yazılı şekle ilişkin hükümler uygulanır (f. 2).”
Sözleşmede karşı tarafı belirleme özgürlüğünü belirlemede kişi, kendi kendine bu özgürlüğünü kısıtlayabilir. Önceden taahhüt etme ile bu özgürlük kısıtlanmış olur. Bu durumda iradi sözleşme yapma zorunluluğu doğar ve sözleşme yapıp yapmama özgürlüğü ile tarafını belirleme özgürlüğü kısıtlanmış olur. Ön sözleşme yanında kısıtlayıcı üç unsur daha vardır. Bunlar:
- Alım,
- Ön alım,
- Geri alım şeklindedir.
Ön sözleşmenin uygulamadaki en yaygın örneği taşınmaz gayrimenkul
satış vaadi sözleşmesidir. Taraflarca hedeflenen asıl sözleşmenin öncüsüdür. Ön sözleşme kurulması hedeflenen asıl sözleşme için irade açıklamasında bulunma yükümlülüğü getirir. Bu da tam iki tarafa borç yükleyen sözleşme şeklinde olur. Her iki tarafa da beyanda bulunma yükümlülüğü getirmektedir. Bu iki tane irade açıklaması birbirinin karşılığı şeklinde olduğu için tam iki tarafa borç yükleyen sözleşme olarak nitelendirilmektedir. Şekil serbestisi kural olarak ön sözleşmede de geçerlidir. Ancak asıl olarak kurulmak istenen sözleşme şekle tabi ise ön sözleşme de bu şekle tabi olacaktır.
Gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinden sonra eğer satıcı asıl sözleşmeyi kurmaktan kaçınırsa ve dava yoluna gidilirse uygulamada normal olarak asıl sözleşmenin kurulmasının talep edilmesi gerekirken, direkt satılmak istenen şeyin mülkiyetinin devrinin de istenmesi şeklinde davalar görülmektedir. Bunu talep etmek demek asıl sözleşmenin ifasını talep etmek demektir ve ön sözleşme teorisine aykırıdır ancak burada hayatın olağan akışına bakılarak davalı konumundaki kişiden daha vaadi bile yerine getirmiyorken asıl borcun ifasını yerine getirmesinin beklenemeyeceği varsayımına dayanılır. Bu varsayımın gerçekleşmesi durumunda iki farklı dava söz konusu olacaktır. Yargıtay’ın görüşü de bu yöndedir. Böylece alınan kararla hem asıl sözleşme doğmuş oluyor hem ifa yerine getirilmiş oluyor ve mülkiyetin devri de sağlanmış oluyor. Satıcının vaat sözleşmesinde belirlenen devir karşılığı alacağı bedelin de, satıcı mağdur olmaması için mahkeme veznesine depo ettirileceği yönünde karar veriliyor. Böylece tam iki tarafa borç yükleme özelliği uygulamada da sağlanmış oluyor.