SOSYAL DEVLET 

Sosyal Devletin Anlamı:

Klasik liberal ülkelerde hakim olan “jandarma devlet” anlayışı, neoliberal anlayışta yerini “sosyal devlet” anlayışına bırakmış ve sosyalizmden de etkilenmiştir.

AYM tanımına göre sosyal barışı, adaleti, güveni, insan onuruna yaraşır asgari hayat seviyesini sağlamayı amaçlayan sosyal ve ekonomik hayata müdahaleyi meşru gören devlettir.

Sosyal devlet, sosyal ve ekonomik hayata devlet müdahalesi yoluyla üretilen bir sınıftır. Bu, çatışmalarını hafifletebilecek ve ulusal entegrasyonu sağlamaya çalışabilecek bir ülke anlayışıdır. 

19. yüzyılın sonlarında gördüğümüz sosyal devlet, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sosyal yaşamda merkezi bir rol oynamıştır.

Sosyal birlik ve birlik, İslam inancının gereğidir ve bir İslam ülkesinin anayasasında yer alan temel ilkelerdir.

1961 Anayasası, Türkiye’nin sistemli refah devleti ve sosyal haklar politikasını ilk kez ortaya koydu.

SOSYAL DEVLETİN TEMEL ÖZELLİKLERİ

  1. MİNİMUM HAYAT STANDARDI

Refah devletinin amacı, insan onuruna yakışır asgari bir yaşam standardı yaratmaktır.

Devletin, insan gururuna yaraşır minimum bir hayat standardı sağlaması istikametinde olumsuz ve pozitif mükelleflikleri bulunmaktadır.

İnsan onurunun korunması yalnızca kamusal haklarla değil, aynı zamanda bir bütün olarak bireysel ve siyasi haklarla da değerlendirilmelidir.

AYM: “İnsanlara Devletçe yardım edilerek onlara insan onuruna yaraşır asgarî yaşam düzeyi sağlanması, böylece, sosyal adaletin ve sosyal devlet ilkelerinin gerçekleşmesine elverişli ortamın yaratılması gerekir.”

  1. SOSYAL ADALET  

AYM: “Sosyal hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet demektir”.

Sosyal hakkın asgari gerekleri; fırsat denkliği, pozitif ayrımcılık, adil ücret kamu giderlerinin paylaşımında ve sosyal takviyelerden faydalanmada dengeli dağılımdır.

Pozitif ayrımcılık, toplumda özel olarak korunmaya muhtaç kategoride kişilere yönelik onların gidişatını iyileştirme emelli yapılan değişik uygulamalardır.

Devlet, çalışanların işlerine uygun adil ücret almaları ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır. Sosyal yardım, sosyal adaleti sağlamayı amaçlar.

  1. SOSYAL GÜVENLİK

Anayasa’nın 60. maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.” denilmektedir.

AYM: “Sosyal güvenlik, bireylerin istek ve iradeleri dışında oluşan sosyal risklerin, kendilerinin ve geçindirmekle yükümlü oldukları kişilerin üzerlerindeki gelir azaltıcı ve harcama artırıcı etkilerini en aza indirmek, ayrıca sağlıklı ve asgari hayat standardını güvence altına alabilmektir”.

Bireylere yaşlılık, hastalık, kaza, ölüm ve engellilik gibi sosyal risklerle baş edebilecekleri asgari bir yaşam sağlanmalıdır. 

Şu anda sosyal güvenlik, sosyal sigorta ve sosyal yardım yoluyla gerçekleştirilmektedir.

Türkiye’de devlet, sosyal güvenliği sağlamak için  Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kurdu.

  1. PLANLAMA

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 167. Maddesine göre Sosyal devlet, piyasaların sağlıklı ve düzenli işlemesini sağlayıcı ve geliştirici tedbirler alır, piyasalarda doğabilecek tekelleşme ve kartelleşmeyi önler.

AYM: “Anayasa’da belirli bir ekonomik sistem öngörülmüş değildir. Anayasa ilkelerine ters düşmemek koşuluyla, iktidarların ekonomi alanında müdahaleci veya liberal bir politika izlemelerine bir engel bulunmamaktadır.”

  1. Devletin Ulusal Ekonomik ve Sosyal Sorumluluğunun Sınırları

Sosyal devlet, ekonomik ve sosyal sorumluluklarını yerine getirirken “yeterli mali imkanlar” kapsamında hareket etmektedir.

Anayasanın 65.maddesinde: “Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.”

Madde, hiç kimseye devletin sosyal ve ekonomik hakları gerçekleştirmesini talep etme hakkı vermediğini ve bu hakların yalnızca devlete yüklenen yükümlülükler olduğunu belirtiyor.

Sosyal devlet ilkesi geniş anlamda herkesin sosyal ve ekonomik hakların koşulsuz olarak gerçekleştirilmesi için mali yardım sağlaması gerektiği şeklinde yorumlanamamaktadır.

EŞİTLİK İLKESİ

EŞİTLİK KAVRAMI

Anayasa’nın 10. maddesinin 1. fıkrasında, “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir

2. fıkrasında ise, “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir”.

Eşitlik bireyin “hakkı” olmasına rağmen, ülke için eşit davranma yükümlülüğünü ifade eden bir “ilke” dir.

Eşitlik ilkesi, 1876, 1924 ve 1961 Anayasalarında temel hak olarak düzenlenmiştir.

Sınırlandırılma açısından eşitlik hakkı mutlak bir hak değildir. Farklı eylemlerin haklı olduğunu kanıtlamak için geçerli nedenler varsa ve gerekçeler makul ve objektifse, o zaman insanlar ayırt edilebilir.

KANUN ÖNÜNDE EŞİTLİK

Anayasa’nın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesine göre, “fiili” yerine “yasal eşitlik” öngörülebilir.

AYM: “Kanun karşısında eşitlik demek, bütün yurttaşların hepsinin, her yönden aynı hükümlere tabiî tutulmaları demek değildir. Bir takım yurttaşların başka hükümlere bağlı tutulmaları haklı bir nedene dayanmakta ise, böyle bir durumda kanun karşısında eşitlik ilkesinin çiğnenmiş olmasından söz edilemez”.

Eşitlik ilkesiyle çelişkiyi dile getirmek için, aynı veya benzer durumda, önce iki veya daha fazla benzer şeyin olması gerekir. Farklı muamele, aynı durumdaki insanları farklı kılan “tecrit” anlamına gelir. Farklı muamele, doğrudan yasanın “aşkın veya eksik düzenlemesinden” kaynaklanabilir. Eksik kanunlarda, bir gruba verilen haklar başka bir grubu tanımaz. “Nesnel ve makul gerekçelerin” yokluğunda, aynı veya benzer durumdaki kişiler arasında farklı muamele ayrımcılıktır.

POZİTİF AYRIMCILIK

Aynı durumdakilerin aksine, dezavantajlı kişilere özel tedbirler uygulamak, pozitif ayrımcılık olarak kabul edilir.

Anayasa’nın 10. maddesinin 3. fıkrasına göre, “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz”.

6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları Kurumu ve Eşitlik Kanunu’nun 2. maddesinde “Makul düzenleme” kavramı engelliler bakımından pozitif ayrımcılık durumu tanımına göre “Engellilerin hak ve hürriyetlerini tam ve diğer bireylerle eşit şekilde kullanmasını veya bunlardan yararlanmasını sağlamak üzere belirli bir durumda ihtiyaç duyulan, mali imkânlar nispetinde, ölçülü, gerekli ve uygun değişiklik ve tedbirleri” alınması makul düzenleme kabul edilecektir.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir