Bir Şeyin Mülkiyetini Devir Amacı Güden Sözleşmelere Giriş: Satış Sözleşmesi, Ana Unsurları ve Yarar ile Hasarın Geçmesi

            Mülkiyeti devir amacı güden sözleşmelerden ilki olarak satış sözleşmesini ele alacağız. Satış sözleşmesi TBK m. 207 – 281 arasında düzenlenmiştir. İlgili maddede satış sözleşmesinin tanımı şu şekildedir:

            “Satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmelerdir.”

            Satış sözleşmesinin tanımında dikkat çeken nokta zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme kısmıdır. Buradan, sözleşmenin yapılmasıyla birlikte satış konusu malın mülkiyetinin alıcıya geçmediği de anlaşılır. Sözleşmenin yapılmasıyla satıcı sadece malın mülkiyetini alıcıya geçirme yükümlülüğü altına girmiş olur yani borçlandırıcı işlemdir. Sözleşmeye konu olan malın mülkiyeti, kural olarak alıcıya malın zilyetliğinin devri ile geçmektedir. Buradaki zilyetliğin devri de doğal olarak kazandırcı işlemdir. Bu şekilde satış sözleşmesi ile zilyetliğin devrinin ayrılması ayrım prensibinin bir sonucudur. Kısaca tekrarlamak gerekirse sözleşmenin kurulması mülkiyetin geçişi için yeterli değildir, mülkiyet, satıma konu taşınır malın zilyetliğinin devri ile alıcıya geçer.

            Satış sözleşmesinin özelliklerini kısaca birkaç maddede ele alacak olursak bunlar şu şekildedir:

  •  Satış sözleşmesi borç doğuran bir sözleşmedir.
  • Satış sözleşmesi rızai bir sözleşmedir.
  • Satış sözleşmesi ani edimli bir sözleşmedir.
  • Satış sözleşmesi sebebe bağlı yani illi bir sözleşmedir.
  • Satış sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir yani tarafların edimleri birbiriyle değiştirilebilir, karşılıklıdır.

            Satış Sözleşmesinin Ana Unsurları

            Satış sözleşmesinin olmazsa olmaz unsurları 3 tanedir. Bunlar: satılan mal, satış parası ve anlaşmadır.

  1. Satılan Mal: Bu unsurun kapsamına taşınır ve taşınmaz niteliğindeki nesnel varlığa sahip ve mülkiyetin konusu olmaya elverişli olana tüm eşyalar girdiği gibi parasal değeri olan haklar da girer yani illa nesnel bir varlığa sahip olması gerekmez. Sözleşme konusu malın, sözleşmenin yapıldığı sırada illa var olması ya da satıcının mal varlığında bulunması gerekmez. Satıcı daha sonraki bir tarihte malı elde ederek alıcıya vermekle yükümlüyse de satış sözleşmesi geçerli olur. Ancak en geç ödeme zamanında var olmalıdır. Eğer ödeme anında sözleşme konusu mal temin mümkün olmasına rağmen var değilse TBK m. 112 hükümleri gereği tazminat sorumluluğuyla; temin mümkün olmadığı için var değilse de sözleşmenin geçmişe dönük olarak geçersizliğiyle (batıllıkla) sonuçlanır. Karıştırmamak gerekir ki insan emeği, parasal değeri olsa da satış sözleşmesinin değil iş görme sözleşmesinin konusudur.
  • Satış Parası: Satışa konu olan malın karşılığında verilecek şeyi ifade eder ve bir miktar paradan oluşması gerekmektedir. Aksi halde bir malla başka bir malın değişimini konu alırsa satış sözleşmesi değil mal değişim sözleşmesi olur. Ayrıntı olarak belirtmek gerekirse taşınmaz satış sözleşmesinde fiyatın belirlenebilir olması yeterli değildir. Bu satış türü resmi biçime bağlı olmakla birlikte satış parasını belirlemeye yarayan ölçülerin sözleşmede belirtilmiş olması gerekir. Aksi halde sözleşme şekle uyulmamış olunduğu için geçersiz olacaktır. Satış parası kural olarak Türk parası üzerinden kararlaştırılır ancak taraflar aksini de kararlaştırabilir. (Bkz. TBK m .99)
  • Anlaşma: Bir satış sözleşmesinden bahsedebilmek için malın zilyetliğinin devri ya da malın karşlığı olan paranın ödenmesi gerekli değildir yani bunlar olmadan da sözleşme kurulabilir. Sözleşmenin kurulmasıyla birlikte taraflara talep etme hakkı doğar. Böyle bir durumda da taraflardan biri, kendi borcunu yerine getirmediği sürece karşı tarafın borcunu ödemesini isteyemez. Bu durum TBK m. 207/2’de düzenlenmiştir. Madde gereği taraflar aynı anda ifa ile yükümlüdürler. Taraflar, satış sözleşmesini kurarken borçların ne zaman, nerede ve nasıl yerine getirileceğini, malın hangi tür ve kaliteden olacağını vs. kararlaştırmamış olsa bile sözleşme yine de kurulmuş sayılır. Böyle durumlarda ortaya çıkan uyuşmazlıklarda TBK’nın sözleşmelere dair tamamlayıcı hükümlerine başvurulur.

Satış Sözleşmesinde Maldaki Yarar ve Hasarın Geçmesi

            Bahsi geçen yarar ve hasar satış sözleşmesinin konusu mal açısındandır. Roma Hukukunda kabul edilen ilkeye göre hasar malike atti. Fakat TBK’da bu ilke değiştirilmiş ve zilyetliğin devredilmesiyle birlikte yarar ve hasarın alıcıya geçmesi benimsenmiştir. Yani sözleşmenin kurulmasıyla değil zilyetliğin devri ile birlikte alıcıya geçmektedir. Bu ikisinin farklı şeyler olduğunu bir önceki notta açıklamıştık. Ayrıca tekrardan belirtmek gerekirse satış konusu malın, alıcıya, sözleşmenin yapılması anında teslim edilmesi veya zilyetliğinin devredilmesi zorunlu değildir. Mal daha sonra da teslim edilebilmektedir.

            Yarar ve hasarın geçmesini taşınır mallar çerçevesinde ele alacak olursak burada yasal ifa yerinde zilyetliği devredilecek mallarda yarar ve hasarın geçmesi ile yasal ifa yerinden başka bir yere gönderilecek mallarda yarar ve hasarın geçmesi olarak ikili bir ayrım yapmak gerekir.

  1. Yasal ifa yerinde zilyetliği devredilecek mallarda yarar ve hasarın geçmesi: Belirtmek gerekir ki kural olan zilyetliğin devrine kadar yarar ve hasarın satıcıya ait olduğu ve bunun zilyetliğin devrinden sonra alıcıya geçtiğidir. TBK m. 208’de de bu ele alınmıştır. İlgili madde şu şeklidedir: “Kanundan veya durumun gereğinden veya sözleşmede öngörülen özel koşullardan doğan ayrık haller dışında, satılanın yarar ve hasarı, taşınır satışlarında zilyetliğin devri, taşınmaz satışlarında ise tescil anına kadar satıcıya aittir.” Zilyetliğin devri ile yarar ve hasarın alıcıya geçebilmesi için kanundan, sözleşmede öngörülen özel kurallardan veya durumun gereğinden doğan ayrık bir halin bulunmaması gerekir. Bunlar haricinde kural olan devirden sonra alıcıya geçmesidir. (Taşınmaz açısından da hasar ve yararın geçmesi kural olarak tescil anı denebilir.) Geciktirici koşula bağlı satış sözleşmelerinde ancak koşulun gerçekleşmesinden sonra malın zilyetliğinin devredilmesiyle hasar ve yararın alıcıya geçtiği söylenebilir. Eğer satılan malın zilyetliği, geciktirici koşulun gegrçekleşmesinden önce zorunlu olmamasına karşın alıcıya devredilmişse, TBK 172 hükmü uyarınca, alıcı, malın yararına sahip olur.
  • Yasal ifa yerinden başka bir yere gönderilecek mallarda yarar ve hasarın geçmesi: Bu durumda yarar ve hasarın alıcıya geçmesi için satış konusun malın taşıyıcıya teslim edilmesi gerekir yani satış konusu malın ifa yerinden başka bir yere gönderilecek olması durumunda, satılanın taşıyıcıya teslim şartı aranmıştır. Ancak kanunda taşıma işini yapan kişinin bağımsız olup olmaması konusunda bir açıklama yapılmamıştır. Bu noktada Yargıtay’ın da benimsediği görüş olarak satılanın ancak bağımsız bir nakliyeciye teslim edilmesi halinde, hasarın alıcıya geçeceğini kabul etmek gerekir. Aksi yönde görüşler de mevcuttur. Ayrıca başka bir yere gönderme tabirinden mesafe yorumu yapılmamalıdır. Yani gönderiliyor olması yeterlidir, başka bir kent veya ülkeye gönderilmesi farketmez.

Yarar ve hasarın alıcıya geçmesi konusunda eski Borçlar Kanunu ile TBK arasındaki

Farklara değinecek olursak, eskisinden farklı olarak TBK’da yarar ve hasar sözleşmenin kurulmasıyla değil zilyetliğin devri ile geçmektedir. Eskiden sözleşmenin konusu mal açısından parça borcu ve cins borcu ayrımı yapılmaktayken artık bu ayrım yoktur. Alıcının zilyetliği devralmada temerrüde düşmesi durumunda yarar ve hasarın yine de alıcıya intikal edeceği de hükme bağlanmıştır. Son olarak mesafeli satışlara ilişkin satılanın taşıyıcıya teslimiyle yarar ve hasarın alıcıya geçeceği artık yasal bir zemine kavuşmuştur. (TBK m. 208/3

İÜHF ÖZEL BORÇ İLİŞKİLERİ

TBK

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir