Her gün binlerce kadın şiddete uğruyor veya anlamsız sebepler yüzünden hayattan koparılıyor ve gülüşleri ellerinden alınıyor. İzlediğimiz haber kanallarında, kullandığımız sosyal medya sitelerinde denk geldiğimiz kadına yönelik şiddet ve cinayet haberleri sürekli bir artış göstererek karşımıza çıkmaya devam ediyor. 

Tarih boyunca kadına yönelik  bu şiddet ve zulüm katlanarak devam etti. Bu durumun en belirgin örneği hukuki alanda tüm devletlere öncülük etmiş Roma döneminde kadının yeri incelendiğinde karşımıza çıkıyor O döneme göz atacak olursak…

Roma aile yapısı pater familias adı verilen aile reisine bağlı bireylerden oluşmaktadır. Pater familias ailenin en yaşlı erkek üyesidir. Kadın evlendiği an bağlı olduğu pater familiasın bağından koparak kocasının bağlı bulunduğu pater familiasa bağlanır veya kocası pater familias olarak bulunuyorsa doğrudan ona bağlanırdı. Kocasının egemenliği altına giren kadının malı ve şahsı kocasına ait olurdu. Çünkü, egemenlik altına girmekle birlikte kadın, eğer varsa, hak ehliyetini ve fiil ehliyetini kaybederdi.

Roma döneminde vatandaş olabilmenin şartı vatandaşlardan sayılan bir aileden doğma “erkek” evlat olmaktır. Kadınlar, yabancılar ve köleler vatandaş olarak sayılmamaktadır. Aynı şekilde vatandaş olmayanların halk meclisi üyesi olma hakları da bulunmamaktadır. Dolayısıyla kadınların hukuki bir statüsü olmamakla birlikte siyasal yaşama katılma hakları da bulunmamaktadır. Kadınlar toplum içinde köleler ve yabancılarla aynı kefede bulunmaktaydı.

Roma dönemi incelendiğinde cezalar bakımından kadınlar ve erkekler arasında çok ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Kadınlar genel olarak ölüme dahi varan çok ağır cezalarla cezalandırılırken erkeklerin kadınlara kıyasla daha hafif cezalar aldığı görülmektedir. Örneğin zina yapılması durumunda kadın ölüm cezası ile cezalandırılırken erkek mal varlığının bir kısmından yoksun bırakılarak cezalandırılırdı. Aynı zamanda eğer kadın zina yapan erkeği affederse affetme gerçekleştikten sonra herhangi bir hakkı bulunmadığı gibi eğer erkek eş zina yapan kadını affederse affettiği halde bu durum üzerindeki hakları korunurdu.

Romanın ilerleyen dönemlerinde önemli bir senatus kararı çıkarılarak kadınların fiil ehliyeti sınırlandırılmıştır. Kadınların ahlâkî yapısının bozulduğu ileri sürülmüş ve toplumun da ahlâkî yapısının ve ekonomik durumunun bozulmasının sebebi kadınlar olarak gösterilmiştir. Kadınların lüks ve sefaya düşkün olduğu, israf yaptığı sebepleri öne sürülerek zaten çok kısıtlı olan hak ve fiil ehliyetlerinin sınırlandırılması gerektiği fikrini savunmuşlardır. Kadınlar o dönemde kendilerine atanan bir vâsi sayesinde hukuki işlemleri gerçekleştiriyorlardı, tek başlarına bir işlem yapamıyorlardı. Çıkarılan senatus kararı kadınların vasileri olsa dahi çoğu hukuki işlemi asla yapmaması gerektiğini söylemiş ve bu durumu yasaklamıştır.

Görüldüğü üzere M.Ö.753-M.S.565 tarihinde varlık sürdürmüş Roma döneminde kadının bir kişi olarak herhangi bir değeri yoktur. Kadın çocuk doğuran, evin temel işleriyle uğraşan bir canlı olarak görülmüştür.

Aradan geçen 1500 yıllık süre zarfında biz kadına sadece seçme ve seçilme hakkı vererek kadını değerli bir varlık mı yapmış oluyoruz? Muasır medeniyetler seviyesine kadına değer vermeyerek, kadına yapılan şiddet ve zulümlere sessiz kalarak mı çıkmayı hedefliyoruz? 1500 yıllık bu süreçte kafa yapısı olarak hiç mi ilerleme kaydedemedik? 

Bireysel olarak ne yapabilirim, ses çıkarsam ne değişecek diye düşünmekten kendimizi kurtarıp bir kadının daha göz göre göre ölmesine sebep olmak yerine şiddet gören kadının sesi olmalıyız. Tehlike hiçbir zaman uzakta değil. Sokakta okulda metroda ya da otobüste nerede olursa olsun şiddete karşı tek ve gür bir tepki vermeliyiz.  Bugün şiddet gören, öldürülen kadın Özgecan, Emine, Şule, Ceren, Pınar, Ayşe, Fatma ve çok daha fazlası olabilir ancak yarın bu kişi sen de olabilirsin eş dost akraban da. 

Tekrar belirtmekte fayda var her gün binlerce kadın şiddete uğruyor biz birine bile ses olabilirsek ne mutlu bize. Her zaman birlik olmalı zorluklar ile elde edilmiş kadın haklarını kadın erkek demeden korumalıyız. Bizler yeni nesiller ve aydın hukukçular olarak gelecek nesillerin de bu yönde eğitilmesine vesile olmalıyız.

Anayasanın 10. Maddesi: Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.

Bizler sosyal hayatımızda her ayrıntısına kadar kadın erkek eşitliğini savunmalı ve soyut kanunların somut dünyamızda geçerliğini korumasını sağlamalıyız.

Ayşe Selcen | Ahmet Ayberk