Machiavelli bir siyaset filozofudur. Hobbes ve Bodin gibi mutlak monarşiyi savunan bir düşündürdü. İyi ve sağlam bir politikanın laiklik ile yürütülebileceği görüşünü savunmaktaydı. Hatta “amaca giden her araç meşrudur” felsefesi onun düşünce yapısını ortaya koymaktadır. Makyavelli, İtalyan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. İtalya o zamanlar oldukça dağınık bir yapıda olup iktidar, büyük çoğunlukla Papa’nın elindeydi. Papa, uhrevi gücünü kullanarak dünyevi iktidarını kuvvetlendiriyordu. Makyavelli, elçi olarak Fransa ve Almanya’ya gitti. Ve bu ülkelerin monarşik yapısını inceledi. Ulaştığı sonuç şuydu: sağlam bir kralın yönettiği ülke güçlü olacaktır, iktidarın bölüşüldüğü yönetim biçimleri ise zayıf kalmaya mecburdur. Bu doğrultuda amaç; güçlü bir devlet, araç ise; başarıya ulaştıracak her türlü yoldu. Makyavelli “prens” ve “konuşmalar” adlı eserlerinde iyi bir yönetimin ve yöneticinin nasıl olması gerekitiğini incelemiştir.

Makyavelli’nin gayesi çok netti; dağınık olan İtalya’yı tek bir çatı altında toplamak. Böylelikle İtalya, Avrupa ülkelerinin saldırılarına topyekün cevap verebilecek bir hale gelecekti.

PRENS ADLI ESERİNDE MAKYAVELLİ: Düşünürün amacının İtalyan birliği olduğundan bahsetmiştik. Bu birliği sağlamak için ise ortaçağda hakim olan ahlak ile din anlayışını kırmak zorundaydı. Bu yüzden “ahlak dışı” bir yol ile gerekirse de zor veya hile kullanarak güçlü bir iktidar elde edebilmek yegane çareydi. Burada bahis konusu olan husus yöneticinin “ahlaksız” olması değil; “ahlak dışı bir tutum” izleyerek otoriteyi kurmasıdır. Yani gücü elde etme yolunda ahlaki kriterleri ne olumlu ne de olumsuz olarak hesaba katacaktır. Ancak güçlü bir devlet için de halkın ahlaklı olması gerektiğinin de altını çiziyor. Ortaçağ düşünüşünün aksine, ahlak olgusunun genetiksel olmadığını söyleyen düşünür bu olgunun bir birikim sonucu kişiyle bütünleştiğini savunmaktadır. Can-ı gönülden yurtsever olan herkesin iyi bir ahlaka sahip olabileceğini de ekliyor. Aynı zamanda güçlü bir devlet mekanizmasının oluşması için halkın dayanışma halinde olması ve kesinlikle güvenlik kaygısını gütmeden mutlak suretle yöneticiye ve devletine bağlı kalması gerektiği fikrini öne sürmüştür. Devlete bağlılığın zaruri bir görev olduğunu açıklar. Yöneticinin ne gibi tavırlar takınması gerektiğini ise detaylıca açıklamaya çalışmamıştır. Çünkü halk, Makyavelli’nin ideasındaki halk olursa yöneticinin işi oldukça basit olacaktır ve yönetimde istikrar ilkesi kuvvet bulacaktır. Makyavelli, halkın yöneticiyi sevmesi gerekip gerekmediğiyle ilgilenmez ancak halk, yöneticiden korkmalıdır der. Bağlılığın ancak bu şekilde sağlam bir temele oturtulacağı fikrindedir. Makyavelli, insanları “kötü” olarak tanımlar. İnsanlar, bireysel faydaları doğrultusunda hareket eden ve toplumu düşünmeyen kişilerdir. Ancak yönetici “kamu yararı”nı düşünür. Bu yüzden eğer yöneticinin fikirleri halkınki ile çatışırsa yöneticinin fikirleri galip gelmelidir.

Makyavelli, bilimin ışık tuttuğu seküler bir yönetim biçimini savunmasına karşın din olgusunun, istikrarlı bir devletin temeltaşlarından biri olduğunu düşünür. Çünkü din; insanları bir araya getirebilen ve toplumsal dayanışmayı rahatlıkla sağlayan manevi bir şeydir. Ayrıca din olgusu, kişiyi savurganlıktan ve zevke düşkünlük zihniyetinden koruyarak kişinin, toplumsal dayanışmaya daha fazla katkı sunmasını sağlar. Düşünür, Papa’yı oldukça eleştirir. Bunun sebebi; Papa’nın, dini, dünyevi iktidarını sağlamak için şahsi menfaatleri doğrultusunda kullanmasıdır. İtalya’nın güçsüz kalmasının sorumlusunun Papa olduğunun altını çizer. Makyavelli, laik bir düşünür olmasına rağmen yukarıda açıkladığımız gibi din olgusunun güçlü bir devletin temellerini atacağını ileri sürmüştür, bu yüzden “din”i Papa’ya karşı korumak istedi. Din olgusunu bir insanın kişisel menfaatleri uğruna değil kamu yararı uğruna bir araç olarak tanımladı.

Makyavelli’nin mutlak monarşi düşüncesi elbette İtalya’nın dağınık ve güçsüz yapısını düzeltme çabasının bir ürünüydü. Bozulmuş düzenin sorumlusunun ise, bilimin ışığından sapmış ve gerici düşünceler olduğunu iyi biliyordu. İşte ancak bu düşünceleri otoriter bir monark yok edebilirdi. Bunu da güçlü ve devletine son derecede bağlı bir ordu ve mükemmel yasalar sayesinde yapacaktır.

KONUŞMALAR ADLI ESERİNDE MAKYAVELLİ: İtalya’da iç savaş bitip düzelme evresi başladığında Makyavelli, hayalindeki yönetim şeklinin işleyecebileceğini düşünüyordu.

Bu eserinde Makyavelli, “karma yönetim”i savunur. Şöyle ki; tek bir anayasa altında kral,aristokratlar ve halkın gücü birleşmelidir. Bu yönetim biçimi Polybios’un siyaset felsefesine aittir. Halkı yönetime katarak, insanlara bir nevi özgürlük sağlıyordu. Fakat bu elbette sözdedir. Sön söz her zaman kraldadır. Ancak yönetimde istikrarın sağlanabilmesi için halka çok da güçlü olmayan yetkiler verilmelidir. Bu aslında halkı frenleyecek bir mekanizmadır. Her zaman kralın koyduğu yasalar galip gelmelidir. Görüldüğü gibi aslında, iktidarı bölmüş gibi bir algı yaratıyor düşünür. Fakat bu görünürde böyle elbette. Yine mutlak tek bir güç var devlette o da kral..

Genel Kamu Notları -7