Borçlar Hukuku
Müteselsil Borçluluk
Borç ilişkilerinde genellikle alacaklının karşısında tek bir borçlu bulunduğu için kanunda borçların doğumuna, hüküm ve sonuçlarına, sona ermelerine ilişkin düzenlemelerde borçlunun tek kişi olması kural olandır. Şu var ki kimi zaman alacaklının karşısında tek borçlu değil birden fazla borçlu olabilmektedir. Alacaklı, borcun tümünü dilediği borçludan talep edebiliyorsa müteselsil borçluluk söz konusudur.
Müteselsil borçluluk, Türk Borçlar Kanunu m. 162 ila 168 hükümleri arasında düzenlenmiştir. Bu hükümlerin yanı sıra bazı hükümler ile de müteselsil borç ilişkisini doğuran durumlar düzenlenmiştir. TBK m. 162’ye göre birden çok borçludan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olmayı kabul ettiğini bildirirse müteselsil borçluluk doğmaktadır.
Müteselsil borçlulukta her borçlu kendi payından sorumludur. Müteselsil borçluluğu kefillikle de karıştırmamak gerekir. Kefalet feri bir borç iken müteselsil borçlulukta borçlulardan her biri asli borçludur.
Birden fazla borçlunun, bir veya birden fazla alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olduğu ve borçlulardan birinin veya birkaçının ifası ile diğer borçluların da ifa arasında borçtan kurtulduğu ilişkiye müteselsil borçluluk ilişkisi denmektir yani hukuki niteliği bu şekildedir. Müteselsil borçlulukta, borcun çokluğu teorisine göre borçlu sayısı kadar borç ilişkisi bulunmaktadır. Dolayısıyla borçlulardan her biri farklı hükümlere göre sorumlu olabilir. Bu teori doktrinde ağırlıklı görüş olmakla beraber borcun tekliği teorisini savunan azınlık görüş de bulunmaktadır.
Müteselsil borçluluğun bulunduğu durumlarda alacaklı dilediği borçluya başvurabilmektedir. Borçluların hepsine başvurabileceği gibi sadece birine de başvurabilir. Borçluların payları oranında olacak şekilde tek tek de başvurabilir. Alacaklının bu durumda tek yapamayacağı şey borcun konusunu aşmaktır. Borçluların her biri borcun tamamından sorumludurlar. Borçlular kendi aralarındaki iç ilişkiden bağımsız olarak borçluya karşı borcun tamamından sorumludurlar. Bütün borç ilişkilerinde müteselsil sorumluluk söz konusu olabilir.
Müteselsil borçluluğun tarafların anlaşması ile doğması; borçluların müteselsil borçluluğu birlikte kabul etmesi ya da borca katılması ile gerçekleşebilir. Bu anlaşma açık veya örtülü olabilir. Müteselsil sorumluluk sözleşmeden tam olarak anlaşılamıyorsa, tarafların iradeleri yorumu önemlidir.
Müteselsil borçlulukta borcun tamamı ifa edilinceye kadar borçluların tamamının sorumluluğu devam eder. Alacaklı sadece birine veya birkaçına karşı dava açmış veya icra takibi başlatmış olsa dahi diğer borçlulara da başvurabilir.
TBK m.164 gereği her bir borçlu, alacaklıya karşı kendi şahsından kaynaklanan veya müteselsil borcun sebep ya da konusundan kaynaklanan defi ve itirazları ileri sürebilir. Sürebilme hakkı olmakla beraber sürmek zorunda da değildir. Müteselsil borçlulardan her biri ortak defi ve itirazları ileri sürmezse diğerlerine karşı sorumlu olur. Müteselsil borçluların her birinin ortak savunma ileri sürme konusunda yetkisi olduğu gibi bu aynı zamanda bir zorunluluk teşkil eder. Aksi halde ortak savunmayı yerine getirmeyen borçlu ödediği miktar için iç ilişkide rücu hakkını kaybeder.
TBK m. 166/1 uyarınca müteselsil borçlulardan biri veya birkaçı borcu ifa veya takas ile tamamen ya da kısmın sona erdirmişse diğer borçlular da aynı oranda borçtan kurtulmaktadır. Eğer borç kısmen sona ermişse alacaklı, sona ermeyen kısmı borçluların her birinden talep edebilir. Borçlulardan birinin ifa veya takas dışında bir sebeple borçtan kurtulması durumunda diğer borçluların borçtan kurtulması, borcun ve durumun niteliği elverdiği ölçüde olur.
Müteselsil borçlulukta, TBK m. 165/1’e göre borçlulardan birinin vade tarihini erkene çekmesi, faiz üstlenmesi gibi işlemlerden diğerleri etkilenmez. Borçlulardan birinin borcu ihlal etmesi nedeniyle doğacak tazminat sorumluluğu da diğer borçluları etkilemez. İstisnai olarak borçlulardan birinin davranışı nedeniyle zamanaşımı kesilirse diğer borçlular bakımından da kesilmiş sayılacaktır.
Alacaklı, borçlulardan yalnızca birine veya birkaçına yönelttiği davranışıyla diğerlerinin durumunu ağırlaştıramaz. Örneğin borçlulardan yalnızca birisine temerrüt ihtarında bulunursa diğer borçlular temerrüde düşmez. Yalnızca birine karşı dava açmış ve kazanmışsa bu hüküm ile diğer borçluları takip edemez. Ancak bu dava açma ve takipte bulunma davranışları sonucunda zamanaşımı tüm borçlular bakımından kesilir. Alacaklının borçlulardan birinin veya birkaçının durumunu iyileştirmesi mümkündür. Ancak alacaklı bunu diğer borçluların durumunu ağırlaştırarak yapıyorsa sonuçlarına kendisi katlanacaktır.
TBK m. 167/1’de borçluların birbirine rücu hakkı düzenlenmiştir. Aksi kararlaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça borçlulardan her biri alacaklıya karşı yapılan ifadan birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar. Ancak bu rücu ilişkisinde teselsül yoktur. İç ilişkide kendi payına düşenden fazlasını ifa eden borçlu, diğer borçlulardan her birine kendi payları oranında rücu edebilecektir.
Borçlulardan biri, ortak bir savunmayı yapmaması nedeniyle borcu ifa etmek zorunda kalmışsa ifa ettiği kısım için diğer borçlulara rücu edemez. Buna karşılık borçlulardan biri sadece kendisi ve alacaklı arasındaki ilişkiden kaynaklanan bir savunmayı yapmamışsa ve kendisine düşen miktardan fazlasını ifa etmişse diğer borçlulara rücu edebilir.
Müteselsil borçlulukta borçlulardan birisi tamamen teminat verme amaçlı da borçlular arasına girmiş olabilir. Bu şekilde borçlu haline gelen kişi, yaptığı ifada diğer borçlulara tamamını rücu eder.
TBK m. 168/1 uyarınca diğerlerine rücu hakkına sahip olan borçlulardan her biri, ifa ettiği miktar oranında alacaklının haklarına halef olacaktır. Alacaklıya borç hakkında rehin veya kefalet verilmişse bunlar rücu hakkı sahibi olan borçluya geçecektir. Böylece rücu hakkı sahibi borçlu payından fazla olan kısmı diğer borçlulardan elde edemezse rehni paraya çevirme veya kefile başvurma yollarına gidebilecektir. Halefiyet, rücu hakkı oranında doğar. Yani alacaklının tatmin edildiği oranda bir halefiyet değil, rücu hakkı oranı kadar halefiyet söz konusu olacaktır.