Medeni Yargılamanın İlkeleri

Tasarruf İlkesi

Özel hukukta düzenlenmiş olan hukuki ilişkilerde hukuki ilişkinin taraflarının o ilişkiden kaynaklanan haklar üzerinde serbestçe tasarruf edebilmesi mümkündür. Bu ilke yargılamanın üç boyutunda karşımıza çıkmaktadır.

Yargılamanın Başlatılması

Hmk m.24’ün 1. fıkrasında bir uyuşmazlığın çözümün amacıyla hakimin resen harekete geçmeyeceği kuralı düzenlenir. Bu ilke sebebiyle hakimin medeni yargılamanın konusunu oluşturabilecek bir uyuşmazlıktan haberdar olsa bile kendiliğinden uyuşmazlığa el atamaz. Tasarruf ilkesinin yargılamanın başlatılması boyutu itibariyle hiçbir istisnası yoktur. Kanun koyucu düzenini ilgilendiren özel hukuk uyuşmazlıklarında da bu kurala bir istisna getirilmemiştir. Fakat çıkabilecek zaruri durumlar için savcının hukuk davası açma görevi vardır. Tasarruf ilkesinin karışıtını resen harekete geçme ilkesi oluşturur. Bu ilke hukukumuzda sadece bazı çekişmesiz yargı işleri için mevcuttur.

Yargılamanın Konusunun Tespit Edilmesi

Hakim sadece ve/veya karşı dava yolu ile mahkeme önüne getirdiği uyuşmazlığı çözebilir. Bunun dışında dava konusuyla bağlantılı olsa bile hakim tarafların mahkeme önüne getirmedikleri bir uyuşmazlık ya da konu hakkında yargılama yapamaz.

Yargılamanın Sonlandırılması

Tasarruf ilkesinin 3. boyutu yargılamanın tarafların iradeleriyle sona erdirilebilmesine ilişkindir. Buna göre taraflar mahkeme önüne getirdikleri uyuşmazlığın artık sadece ve mutlaka hakim kararı ile çözülmesi noktasında sınırlandırılmaktadır. Hatta taraflar sulh olabilirler, davayı anlaşarak geri alabilirler, davacı davasından vazgeçebilir yahut davalı davayı kabul edebilir.

Talebe Bağlılık İlkesi

Hakim aksine açık bir düzenleme olmadıkça tarafların talep sonuçları ile bağlıdır. Mahkemenin bir uyuşmazlığa re’sen el atması mümkün değildir. Bu ilke üst derece yargılaması açısından da geçerlidir. Özellikle aleyhe karar verme/bozma yasağı kurumu ile somutlaşmaktadır. Buna göre kanun yolunda sadece bir tarafın başvurması halinde alt derece mahkemelerince verilen karar kural olarak dava aleyhine bozulamaz veya kaldırılamaz.

Taraflarca Getirilme İlkesi

Hakim önüne gelen davada ileri sürülen talebin haklı olup olmadığını belirleyebilmek için üç hususa ihtiyaç duyar. İlki talebin maddi hukuktaki dayanağını oluşturan hukuk kurallarıdır. HMK M.33 gereğince hakim maddi hukukta ileri sürülen talebi maddi hukukta haklı gösteren kuralın olup olmadığını bilmelidir. İkincisi ise davada ileri sürülen talebi maddi hukukta karşılayan kuralların somut davada mevcut olmasıdır. Nihayet söz konusu vakaların mevcut olduğu iddia edilse bile hakimin bu hususta bilgi sahibi kılınması gerekir. Hakimi bilgi sahibi yapmaya yarayan da delillerdir. Maddi hukuk kuralı öngördüğü her sonucu şartlara bağlar. HMK M.25 gereğince dava malzemesi taraflarca getirilir ve tarafların getirmediği bir dava malzemesini hakim kural olarak kullanamaz. Yine bu çerçevede taraflarca dayanılmamış olan bir vakanın hakimin davayı aydınlatma ödevine ilişkin hüküm aracılığıyla dahi olsa yargılamaya sokulması mümkün değildir. Ayrıca kanunda belirtilen durumlar dışında hakim kendiliğinden delil toplayamaz.

Bu ilkenin getirilme nedenleri ise şunlardır; dava ile ilgili vakıa ve delillerin en iyi şekilde davanın taraflarınca bilinmesi davanın konusu özel hukuka ait bir uyuşmazlık olduğundan çn planda olan bireysel yarardır. Kamu yararının ancak ikinci planda kaldığı uyuşmazlıklarda bireysel menfaatini korumak hususunda ne kadar çaba göstereceğini ve hangi meşru enstürmanları kullancağını belirlemesini tarafın kendisine bırakmak daha uygundur. tasarruf ilkesi esasen dava konusu hak ile ilgili olarak dava üzerindeki taraf hakimiyetini ifade ederken taraflarca getirilme ilkesi vakaların ve delillerin yargılamaya getirilmesi ile olan alakasından tarafların ispat faaliyeti üzerindeki hakimiyetini ifade eder.

Taraflarca getirilme ilkesinin zıddı re’sen araştırma ilkesidir. Özellikle kamu menfaatinin söz konusu olduğu davalarda geçerlidir. Keza çekişmesiz yargı açısından aksine düzenleme olmadıkça resen araştırma ilkesi geçerlidir.

Teksif İlkesi

Bu ilke medeni yargılama hukuku alanında tarafların iddia ve savunmaları ile delillerinin belirli bir usuli kesit içerisinde ileri sürülebilmelerini ifade eder. Teksif ilkesi sadece taraflarca getirilmesi ilkesinin geçerli olduğu davalarda uygulanır.

Taraflarca getirilme ilkesi —-> Dava malzemesini kimin getireceği ile ilgilidir.

Teksif İlkesi —-> Dava malzemesinin ne zaman getirileceği ile ilgilidir.

Vakıaların kural olarak dilekçeler teatisi aşamasının sonuna kadar yargılamaya getirilmesi gerekir. Vakıaların yargılamaya daha sonra getirilebilmesi sadece karşı tarafın açık muvafakati veya ıslah yolu ile mümkün olur. Bu durum taraflarca hazırlama ilkesinin geçerli olduğu davalar bakımından ve yargılamanın olağan seyri için geçerlidir. Teksif ilkesinin sınırının hukuki dinlenilme hakkı teşkil eder.

Adil Yargılanma Hakkı

Adil yargılanma hakkı hem anayasamızın 36. maddesinde hem de ülkemizind e taraf olduğu aihs’nin 6. maddesinde düzenlenmiştir.

Uygulama Alanı

Aihs’nin Madde 6/1 adil yargılanma hakkı, özel hukuk ve uyuşmazlıklar açısında düzenlenmiştir. Bu bağlamda sözleşmesinin altıncı maddesinin birinci fıkrasının uygulanabilmesinin ilk koşulu bir uyuşmazlık olmasıdır ikincisi ise söz konusu uyuşmazlığın milli hukukça tanınan bir hak veya hak iddiası yahut bir yükümlülük ile ilgili olması gerektiğidir.

Kapsam

Aihs’nin 6. maddesinde adil yargılanma hakkı başlığı altında üç tür güvence yer alır. Bunlar kurumsal güvence, mahkemeye erişim hakkı ve hakkaniyete uygun yargılanmadır.

Kurumsal Güvence

Kurumsal güvence çerçevesinde yargılamayı yürütecek mahkemelerin kanunla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız mahkemeler olması gerekir. Bireylere etkin hukuki himaye sağlanabilmesi ve adil yargılanma hakkından söz edilebilmesi için aynı zamanda kanunla kurulacak mahkemelerin belirli kişilere veya somut olaya özel olarak sonradan düzenlenmemesi gerekir.

Mahkemeye Erişim Hakkı

Mahkemeye erişim hakkı mutlak değildir. Zira işin niteliği gereği menfaatleri yargılama içerisinde birbiri ile çelişen hem davacının hem davalının hak arama hürriyetinin güvence altına alınması birtakım düzenlemeler yapılmasını ve karşılıklı sınırların belirlenmesini gerektirir. Aihm yerleşik içtihatlarında mahkemeye erişim hakkının sınırlandırılmasını üç koşula bağlamıştır buna göre yapılan sınırlama; hakkın özüne dokunmamalı, meşru bir amacı olmalı ve bu amaca ulaşmak için kullanılan amaç orantılı olmalıdır.

Hakkaniyete Uygun Yargılanma

Sözleşme, adil yargılanma hakkını düzenlerken ayrıca yargılamanın hakkaniyete uygun olmasını da güvence kapsamına alır. Hakkaniyete uygun yargılanma çeşitli hususları içerir : Aleni yargılanma, makul sürede yargılanma, hukuki dinlenilme hakkı ve silahların eşitliği ilkesi. Silahların eşitliği ilkesine göre mahkeme önünde yargılanma süresince ve sonrasında sahip olunacak hak ve yetkiler açısından taraflar arasında tam bir dengenin sağlanması gerekir. taraflar eşit şekilde hukuki dinlenilme hakkına sahip olmalı ve kendi hukuki durumlarını etkileyecek yargılamaya aynı oranda etki edebilmelidir.

Hukuku Dinlenilme Hakkı

Bu hak hem anayasamızın 36. maddesinde hem de aihs’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının bir unsurunu teşkil eder. Hukuki dinlenilme hakkı üç unsuru kapsar. Bunlar bilgi sahibi olunması, açıklama ve ispat hakkı ve mahkemenin açıklamalarının dikkate alınarak değerlendirilmesi yani kısaca dikkate alınmadır.

Ayrıca hukuki dinlenilme hakkı yalnızca taraflara değil mahkemenin vereceği karadan hukuki durumu etkilenecek olan herkese bu üç unsuru ile birlikte tanınmalıdır.

Diğer Medeni Usul Notlarımız için Tıklayınız.

HMK İçin tıklayınız.

Medeni Yargılamanın İlkeleri

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir