HAKSIZ FİİL HUKUKU
MANEVİ TAZMİNAT
(MANEVİ TAZMİNATIN KAPSAMI / İSPAT / ZAMANAŞIMI)
Manevi tazminat, objektif ve sübjektif görüşler çerçevesinde açıklanmaya çalışılmıştır.
Objektif görüşe göre, manevi tazminat, kişinin duyduğu acıdan bağımsız olarak, objektif açıdan kişi varlığındaki azalmaların karşılığıdır. Sübjektif görüşe göre ise, manevi tazminat kişinin duyduğu elem ve acının karşılığı olmalıdır.
Sübjektif görüş esas alınacak olursa, saldırıdan dolayı acı ve ıstırap duyman bir kimsenin manevi tazminata hak kazanamayacağı söylenir. Bu durum temyiz kudretine sahip olmayan kimselerin acı ve ıstırap duymayacağı, dolayısıyla manevi tazminata hak kazanamayacağı sonucuna ulaştırmaktadır. Benzer şekilde tüzel kişilerin de manevi varlıkları olmadığı için manevi tazminata hak kazanamayacakları söylenebilir. Objektif görüşe göre kişinin duyduğu acı ve ıstırap manevi zararın bir görünümünden ibaret olup tazminatın asıl sebebi olmadığı için temyiz kudretine sahip olmayanlar ve tüzel kişiler de manevi tazminat hakkına sahip olabileceklerdir. Bu hususta doktrinde görüş birliği yoktur. Örneğin sübjektif görüşü savunup, tüzel kişilerin de yöneticilerinin duyduğu elem ve ıstırap nedeniyle manevi tazminata hakkı olduğu savunulmaktadır.
Türk Borçlar Kanunu’nda manevi tazminat, “Kişilik haklarının zedelenmesi” başlıklı 58. maddede düzenlenmiştir. Maddeye göre: “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. / Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayınlanmasına hükmedebilir.”
Maddeden manevi tazminatın şartlarını şu şekilde çıkarabiliriz:
- Kişi varlığına yönelik haksız bir saldırı var olmalı: Gerçekleşmesi kesin dahi olsa gerçekleşmeyen saldırılar manevi tazminat nedeni olamaz. Hukuka uygun olan müdahaleler nedeniyle manevi tazminata hükmedilemez.
- Manevi bir zarar olmalı: Eski borçlar kanunun aksine zararın ağırlığı önemli değildir. Kişinin haksız saldırıdan zarar görmüş olması tek başına yeterlidir.
- Saldırıya uğrayan ile zarar gören aynı kişi olmalıdır: Bir kimsenin manevi uğramasından elem ve ıstırap duyan kişilerin manevi tazminata hak kazanacağı söylenemez. Yani manevi zararlarda yansıma zararlar tazminatın konusunu oluşturmazlar. İstisnaen, TBK md.56/2 uyarınca ağır bedensel zarar gören veya ölen kişi ile yakınlık iddiasında bulunan kişi arasında düzenli ve yoğun sosyal bir ilişki varsa tazminata hükmedilebilir.
- Uygun illiyet bağı olmalıdır: Zarar saldırının bir sonucu olmalıdır. Uygun illiyet bağının bulunmadığı hallerde sorumluluk da yoktur.
Meslek, etnik, siyasal gruplara yapılan saldırılarda manevi tazminata hükmedilip hükmedilemeyeceği tartışılmıştır. İfade doğrudan kişilere yönelik olmadığı için herkesin tazminat istemesi mümkün değildir. Ancak küçük bir grubun her bir üyesini hedef alan bir saldırı varsa o grubun her bir ferdinin tazminat davası açmaya hakkı vardır.
TBK md.82/f.2 uyarınca hakim, gerekçe göstererek bir miktar paraya ek olarak veya bir miktar para yerine başka bir giderim usulüne karar verebilir. Yani hakim, taleple bağlı değildir. Uygulamada çoğunlukla bir miktar paranın ödenmesine karar verilmektedir.
Davacı, Davalı ve İspat Yükü
Manevi tazminat davasını açmaya yetkili kişi saldırıdan zarar görendir. Bu kişi, saldırıda bulunana ve TMK md.25’teki şartların gerçekleşmesi halinde saldırıda bulunanın mirasçılarına dava açar.
Davacı, gördüğü zararı ve saldırının hukuka aykırılığını ispat etmekle yükümlüdür.
Zamanaşımı
Zamanaşımı, fiilin öğrenildiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde 10 yıldır. İstisna olarak, haksız fiil bir suç teşkil ediyorsa, TCK’da o suça ilişkin daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörülmesi halinde hukuk mahkemesinde açılacak dava da TCK’daki zamanaşımı süresine tabi olacaktır. İlgili zamanaşımı süreleri TCK’nın 66. maddesinde sayılmıştır.
Ceza zamanaşımının uygulanması için o fiil hakkında kovuşturulma yapılması veya hüküm giymesi önemli değildir. Ceza zamanaşımının hukuk davasına etkisi yalnızca haksız fiili gerçekleştiren kişi açısından uygulama alanı bulur. Aynı olayda başkalarının sorumlulukları varsa o kişiler için yine iki yıl ve on yıllık zamanaşımları geçerli olacaktır.