LOUIS ALTHUSSER

1968 kuşağı aslında gerek siyaset felsefesinde gerek politik aktivizmde gerek çağdaş toplum tartışmaları içinde yeni bir dönemin başlangıcı olarak adlandırılan dönemdeki düşünürlerin bir nevi abisi gibi diyebiliriz.

İdeolojiye yüklenen anlamın farklılaşması, ideolojinin karşılık geldiği toplumun farklılaşması bu yazacaklarımıza sebep oldu.

 İdeoloji kavramının yeniden uygulanmasına sebep birkaç olay vardır. İdeolojinin Marx’ın Ortodoks versiyonundaki karşılığı aslında egemen sınıfın ilişkilerini pekiştiren bir durumdur. Bir topluma egemen fikirlerin o toplumun egemen sınıfının ürünleri olduğunu söyler Marx. Bu manada ideoloji gibi üstyapısal ilişkiler iktidar ilişkilerinin bir yansıması olarak ortaya çıkar. Böyle bakınca asıl olanın ekonomik ilişkiler, sınıfların çıkar savaşlarına dayanan ölüm kalım mücadelesi olduğunu görebiliyoruz.

1950lerden sonra insan haklarının kazanılması, sosyal hayatın oluşumu vs. ile işçilerin zincirlerinden başka kaybedecekleri şeylerin oluşması ile birlikte sınıflara ne oldu sorusu ortaya çıktı. Modern toplumun oluştuğu, sınıfların bittiği 1950lerde böyle tartışmalar varoldu.  İdeolojinin sonunun geldiği, çalışanın daha çok çalışmayanın daha az kazandığı bir barış ortamı, elcil bir rekabetin oluşması ortaya düştü.  Fakat bununla birlikte yoksulluğun, suçun veya işçiliğin belli kesimler için sınıf atlamayı hala zorlaştırdığı bir gerçekti. İşte bu ikisinin nasıl bağdaştırılacağı 1960ların en önemli sorusudur.

Yeniden Üretim: Üretim koşullarının yeniden üretilmesi konusu nasıl işçi olduğumuzla, nasıl ebeveynlerimizin yerine geçtiğimizle daha net bir ifadeyle güveninizin yerine geçmesini sağlayan şey. Yani doğuyorsunuz, başka bir dünyadan geliyorsunuz ve bir şey oluyor. Yani daha önce sizin için yaşam yoktu ve sizin olmamanıza rağmen hayat devam ediyordu ve doğumun bir tesadüfiliği ile siz hayata atılıyorsunuz. Dolayısıyla bu şu demek: içine doğduğunuz toplumun rolleri, içine doğduğunuz toplumun kuralları, dili, ebeveynlerinizin sizden beklentileri gibi bir sürü şeyden muaf olarak dünyaya geliyorsunuz ama aynı zamanda dünyaya geliş anınız bu sorumlulukları, bu yükümlülükleri taşıma durumuyla birlikte şekillenmeye başlıyor. İşte bu olguların sefaletin, zenginliğin,  yoksulluğun, devraldığınız rollerin idame ettirilmesini sağlayan şey yeniden üretim meselesidir. Yeniden üretim dediğimiz şey aslında sosyalleşme sürecidir. Fakat bu sosyalleşmenin çocukla anne arasında ya da bireyler arasında olmasından ziyade bu etkileşimin merkezi kurumlar tarafından yapılmasını söylüyor.

Althusser ideolojiyi şöyle tanımlar. İdeoloji maddi koşulların bir zihinsel yansıması değildir. İdeoloji aslında bireylerin, öznelerin maddi koşullarla ilişkilerinin bir yansımasıdır. İdeolojinin aslında dil gibi yapılandığını söyler.

Althusser’e göre özne içindeki cevheri içindeki özü dış dünyaya maddi koşullara geçirmeye çalışan bir varlık değildir. Aslında belli bir formun dış dünyadaki birtakım ilişkilerin birtakım süreçlerin içselleştirilmesinin ürünüdür. Bu anlamda özneler özel şeyler değildir. Althusser’e göre özneler belli bir kalıbın belli bir farkın belli bir tarzın (ama bilinç dışına hitap eden) insanlarca içselleştirilmesinin bir ürünü olarak ortaya çıkar. Bu anlamda özneler tarihi yaratır.

Louis Althusser’in önemi siyaseti gündelik yaşama apolitik ortama bağlaması, iktidar ilişkilerini sıradan olarak düşündüğümüz o derin katmanlara yaymasıdır. Bu katmanları da takip eden öğrencileri ya da sonrasında ise kopuşla çok daha radikal bir şekilde olacaktır.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir