İrade Bozukluğu/Sakatlığı Halleri

            İrade bozukluğu halleri TBK m. 30-39 hükümlerinde düzenlenmiştir.  İrade bozukluğu, iradenin oluşum aşamasındaki bir sebepten kaynaklanıyor ise yanılma (hata), aldatma (hile) ya da korkutma (ikrah) durumları vardır. Bunların yanına gabini de ekleyen görüş de vardır. İrade sakatlığı durumu iki taraflı hukuki işlemlerin olmasını gerektirmez, tek taraflı hukuki işlemlerde de olabilir. Sayılan üç durumun ortak yönü, gerçek irade ile dış aleme yansıyan iradelerin farklı olmasıdır.

İrade sakatlığı halleri arasındaki farklılığa gelirsek, hatada bu farklılık kişinin kendi hukuki sorumluluk alanındaki gerekçelere dayanırken aldatma ve korkutmada kişinin kendisi dışındaki sözleşmenin diğer tarafından kaynaklanır. Üç durumda da ortak olarak sözleşmeyi iptal etme hakkı tanınmıştır. Ancak bu iptal hakkının kullanılmasının sonuçları yine birbirinden farklıdır. Hata durumunda sözleşme iptal edilirse sorumluluk altına iradesi sakatlanan girer. Diğer ikisinde ise sorumluluk altına giren muhatap olmaktadır.

  1. Yanılma (Hata): Kişinin iradesini açıklarken farkında olmadan

gerçek istediğinden farklı bir beyanda bulunmasını açıklamada yanılma olarak ifade edebiliriz. Kişi, yanıldığını biliyorsa veya hal ve şartlara göre durumu anlaması gerekiyorsa yanılma hükümleri uygulanmaz. Hata, beyan hatası ve saik hatası olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Beyan hatası halleri karşımıza şu şekillerde çıkabilir:

  • Sözleşmenin niteliğinde yanılma
  • Sözleşmenin tarafında yanılma
  • Sözleşmenin konusunda yanılma
  • Sözleşmenin miktarında yanılma

Bu sayılanlar esaslı hata halleridir ve bunların herhangi birisinin varlığın ispat etmek

beyan hatası için yeterlidir.

            Sözleşmede yazım hatası anlaşılıyorsa bir beyan hatası olduğu ileri sürülemez. TBK m.31 gereği bu hata düzeltilebilir. Bunlar basit hatalara girmektedir. Eğer hata, esaslı hata değilse yanılma hükümlerine gidilmez. Bu sayılan dört esaslı hata hallerine şartları sağladığı takdirde saik hataları da dahil olabilir.

Saik, gerekçe demektir. İnsanlar, neredeyse yaptıkları tüm işlemleri saik ile yapmaktadırlar. Bunların birçoğu kendi iç dünyamızda kaldığı için saikin esaslı hata olabilmesi için belli şartları sağlaması gerekmektedir. Bu şartlar, saikte yanılmanın düzenlendiği TBK m. 32 hükmünde ele alınmıştır. Normalde saikte yanılma esaslı yanılma sayılmaz. Yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da geçerli dürüstlük kuralına uygun olması halinde saikte yanılma da esaslı yanılma sayılır. Ancak aynı zamanda bu durumun karşı tarafça da bilinebilir olması gerekmektedir. Saik, iradenin beyanı ile değil oluşum aşaması ile alakalı olduğu için doğrudan esaslı hata sayılamaz.

  • Aldatma (Hile): Bir kişinin davranışı ile başka bir kişiyi irade beyanında

bulunmaya yönlendirmek için o kişide yanlış bir fikrin doğmasına yol açmadır. Aldatma, TBK m. 36’da ele alınmıştır. Bundan başka o davranışın doğrulanmasına ya da devamına kasten yol açmak şeklinde de olabilir. Aldatma, bir yönüyle kişinin kasten saik hatasına düşürülmesi olarak da ifade edilebilir. Bu davranış olmasa, sözleşme bu şeklide kurulmazdı diyebiliyorsak nedensellik bağı vardır diyerek aldatmanın olduğunu söyleyebiliriz.

  • Korkutma (İkrah): Korkutanın, korkutulan için sözleşme yapma iradesini

açıklama zorunluluğuna yol açan ve kendisinin yahut yakınlarından birisinin kişi veya mal varlığına ilişkin ağır ve yakın bir zarar tehlikesi ifade eden söz ve davranışlardır. Korkutma, TBK m. 37-38 hükümlerinde düzenlenmiştir. Bir zorlama vardır ama bu fiziki değil manevidir. Fiziki zorlamada zaten kişinin sözleşme kurma iradesinin olduğu söylenemez ve yokluk rejimi uygulanır. Korkutmanın koşulları TBK m. 38’de düzenlenmiştir. Bunlar:

  • İrade beyanında bulunan taraf korkutmaya maruz kalmış olmalıdır.
  • Korkutma, ağır ve yakında gerçekleşecek bir tehlikenin olduğu düşüncesini uyandırmalıdır.
  • Korkutmada belirtilen tehlike, karşı tarafın kendisinin veya yakınlarının kişi varlığına veya mal varlığına yönelik olmalıdır.
  • Korkutma hukuka aykırı olmalıdır.
  • Sözleşme, korkutmanın yarattığı korku sonucu yapılmış olmalıdır.

Aldatmadan farklı olarak üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilen korkutmayı bundan yararlanan taraf bilmese dahi işlemin hükümsüzlüğü (iptali) ileri sürülebilir.

Bu üç irade sakatlığında hukuki işlemin yaptırımı iptal edilebilirliktir.Şeklen de olsa geçerli bir hukuki işlem vardır. İradesi sakatlanan tarafa hukuki işlemi iptal etme yetkisi tanınmıştır. Bu yetki bozucu yenilik doğuran bir yetkidir ve sözleşmeyi kurulduğu andan itibaren ortadan kaldırır yani geriye etkilidir. Bu hak, hata ve hilede, öğrenildiği andan itibaren, korkutmada ise korkutmanın ortadan kalktığı andan itibaren 1 yıl içinde kullanılabilir. Eğer kullanılmazsa sözleşme tam geçerli bir sözleşme haline gelir. Eğer 1 yıl geçmiş ama iradesi sakatlanan ifada bulunmamışsa kendisine defi hakkı tanınmıştır ve buna iptal defi denmektedir. İlgili, iptal hakkını kullanmak zorunda değildir yani onun iradesine kalmıştır.

İptal hakkını kullanma sonucu kimin tazminat talebinde bulunabileceğine gelirsek, hatada, kendi kendisine hataya düşenin iptal yetkisi vardır ancak tazminat ödeme yükümlülüğü de bulunur. Çünkü hatanın ortaya çıkmasında kişi, kendi kusuru ile sorumludur. Eğer kusuru yoksa hataya düşen de tazminat ödeme yükümlülüğünden kurtulur. Hata sebebi ile iptal hakkını kullanan taraf, kusuru sebebiyle ödediği tazminatı culpa in contrahendo hukuki temeline göre ödemelidir. Hile ve ikrahta ise iptal hakkını kullanmak istemeyip tazminat talebinde bulunmadaki tazminat ile culpa in contrahendo ile ödenen tazminat birbirine karıştırılmamalıdır. Diğer iki durumda ise tazminat isteme hakkı, iradesi sakatlanandadır. Hilede üçüncü kişinin hilesi, muhatap tarafından bilinmiyorsa, iradesi sakatlanan ancak esaslı hata sebebiyle iptal hakkını kullanabilir ve muhatabına tazminat ödeme yükümü altına girer. Bu zararını da haksız fiil hükümlerine göre şartlar sağlanıyorsa üçüncü kişiden isteyebilir. Korkutmada ise durum farlıdır. Üçüncü kişinin korkutmasından muhatabın haberi olmasa dahi iradesi sakatlanan, muhataptan tazminat talep edebilecektir.

İptal hakkı kullanılınca her üç durumda da sözleşme ortadan kalkmış sayılır ve taraflar birbirine bir şey vermişse geri vermek zorundadır. Aksi halde sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanacaktır. Ancak yeni bir yaklaşıma göre ifalar sözleşmeye göre yapıldığı için iadelerin de sözleşmeye göre yapılması gerektiği ifade edilmektedir. Bu görüşte yazarlar ve mahkeme kararları vardır. Bu şekilde iade de belli bazı değişikliklere yol açabilir.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir