Hayvan Bulunduranın Sorumluluğu

TBK md.67’de düzenlenen bu kusursuz sorumluluk türü, hakimiyet esasına dayanır. Maddeye göre, bir hayvanın bakımını ve yönetimini sürekli veya geçici olarak üstlenen kişi, hayvanın verdiği zararı gidermekle yükümlüdür. Sorumlu, hayvana fiilen hakim olan kişidir. Mülkiyete bağlı bir sorumluluk yoktur. Hayvanlar bizzat malike zarar vermiş olsalar bile, fiili hakimiyet başkasında ise fiili hakimiyet sahibi sorumlu olacaktır.

Hayvan bulunduran, gerekli dikkat ve özen yükümlülüğünü gösterdiğini ispat etmekle sorumluluktan kurtulur. Örneğin tel örgülerle çevrili bir bahçeye teli kırıp içeri giren kişi, köpek tarafından ısırılırsa, hayvan bulunduran sorumlu tutulamaz. Zira gerekli önlemler alınmıştır. 

Hayvanın fiili yoksa zarar da yoktur. Hayvanı doğrudan yöneten bir kimsenin verdiği zararlar TBK md.49 kapsamında değerlendirilir.

Hayvan bir başkası veya bir başkasının hayvanı tarafından ürkütülmüşse, hayvan bulunduranın rücu hakkı saklıdır.

Bir hayvanın terkedilmesi anında gerekli dikkat ve özen yükümünün yerine getirilmemesi halinde sorumluluk doğar. Örneğin doğaya salınan yırtıcı bir hayvan, bırakılması esnasında birine zarar veriyorsa sorumluluk vardır. Ancak salınmadan sonra, salınmayla bağımsız olarak bir başkasına zarar veren yırtıcı hayvan artık hakimiyet altında olmayacağı için sorumluluk doğurmaz.

TBK md.68, uyarınca, bir kişinin hayvanı, başkasının taşınmazına zarar verirse, taşınmazın zilyedi hayvanı yakalayabilir, alıkoyabilir, ölçülü ve elverişli araçlarla etkisiz hale getirebilir. Alıkoyan bu durumu derhal hayvanın sahibine bildirmeli, hayvanın sahibi bilinmiyorsa onun bulunması için gerekli girişimleri yapmalıdır. 

Hakkaniyet Sorumluluğu

Kural olarak ayırt etme gücünden yoksun olanların sorumluluğundan söz edilemez. Ancak TBK md.65’te, istisnai bir durum düzenlenmiştir. Buna göre “Hakkaniyet gerektiriyorsa, hakim, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin verdiği zararın, tamamen veya kısmen giderilmesine karar verilir.” Örneğin varlıklı birinin üçüncü bir kişiye zarar verilmesi halinde hakkaniyet de gerektiriyorsa zararın giderilmesi mümkün olacaktır.

TBK md.114/f.2 uyarınca ayırt etme gücünden geçici olanların verdiği zararlar (TBK 59) ve hakkaniyet sorumluluğu hükümleri borca aykırılık hallerine kıyasen uygulanabilir. 

Yapı Malikinin Sorumluluğu

Sorumluluğun hangi esasa dayandığı tartışmalıdır. Doktrinde objektif özen yükümü, tehlike esası ve bir şeyden en üst düzeyde yararlanma esası savunulmaktadır. Ağırlıklı olarak üçüncü görüş kabul edilmektedir.

TBK md.69’da düzenlenmiştir. Maddenin ilk fıkrasına göre “Bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür.” Öyleyse yapı malikinin sorumluluk şartlarını şu şekilde sayabiliriz:

  1. Bir bina veya yapı olmalı. Yapıdan kastedilen, araziye sabitlenmiş olan taşınmazlardır (köprüler, elektrik direkleri). Arazi üzerinde bulunan taşınırlar yaşam alanı olsa bile (örneğin karavan) bu maddenin uygulama alanına girilmez.
  2. Binanın ya da yapının yapımındaki bozukluklarından veya bakımındaki eksiklikten doğan bir zarar doğmalı. Zarar maddi veya manevi olabilir.
  3. Zarar ile bozukluk arasında nedensellik bağı olmalı. Bozukluğun var olmasında yapı malikinin kusuru aranmaz. (Yüklenicinin veya önceki malikin sorumlulukları ayrıca TBK md.475 ve m.244 hükümlerinde düzenlenmiştir.)

Maddenin ikinci fıkrası uyarınca, intifa ve oturma hakkı sahipleri binanın yalnızca bakımındaki eksikliklerden sorumlu tutulabilir. Bunların sorumluluğu, yapı maliki ile müteselsil sorumluluktur. İntifa ve oturma hakkı dışındaki kişiler (örneğin kiracılar) TBK 69/f.2 kapsamında değerlendirilmez. Üst hakkı sahipleri yapımdaki bozukluk ve bakımdaki eksiklikten sorumludur.

TBK md.69/f.3 “Sorumluların, bu sebeplerle kendilerine karşı sorumlu olan diğer kişilere rücu hakkı saklıdır.”

Yapı maliki, binanın yapımındaki bozukluk veya bakımındaki eksiklik ile zarar arasında uygun nedensellik bağı olmadığını veya kesildiğini ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir. Örneğin deprem olmayan bir yerde büyük bir deprem olması nedeniyle çöken binadan zarar oluşursa, uygun nedensellik bağının olmadığından söz edilebilir. İntifa veya oturma hakkı sahipleri ise, nedensellik bağı olmadığını ispat etmenin yanı sıra zararın binanın yapımından kaynaklandığını ispat etmekle yükümlülükten kurtulabilirler. Gerekli özeni göstermiş olmak sorumluluktan kurtulma nedeni değildir.

Tüm unsurlarda ispat yükü zarar görene aittir. Yani sorumluluk karinesi yoktur. Davalı, zarar görenin ispat ettiği olguların aksini ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir.

Kat mülkiyetine tabi taşınmazlardan doğan sorumlulukta, bir kişinin mülkiyetine tabi alandan doğan zararlarda o kişi, ortak alanlardan doğan zararlardan taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkı olan herkes sorumludur.

TBK md.70 uyarınca: “Bir başkasına ait bina ve diğer yapı eserlerinden zarar görme tehlikesiyle karşılaşan kişi, bu tehlikenin giderilmesi için gerekli önlemlerin alınmasını hak sahiplerinden isteyebilir. / Kişilerin ve malların korunması hakkındaki kamu hukuku kuralları saklıdır.”

Bu madde, zarar gerçekleşmeden önce zarar tehlikesini fark eden herkesin, hak sahiplerinden zararı önlemeyi talep etmesine olanak tanır.

Tehlike Sorumluluğu ve Denkleştirme

TBK md.71/f.1 uyarınca: “Önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin faaliyetinden zarar doğduğu takdirde, bu zarardan işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumludur.” Tehlike sorumluluğunun şartlarını aşağıdaki gibi sayabiliriz:

  1. Bir işletme faaliyeti olmalı. İşletme, Türk Ticaret Kanunu’na tabi işletmeler, esnaflar ve kamu tüzel kişileridir. İşletme olmayanlar TBK.71 uyarınca sorumlu olmazlar.
  2. Faaliyet önemli ölçüde tehlike arz etmeli. Bir işletmenin önemli ölçüde tehlike arz edip etmediği maddenin ikinci fıkrasındaki ölçütlerden anlaşılır. Buna göre, uzman bir kimsenin göstereceği her türlü dikkat ve özen yükümünün gösterilmesine rağmen işin niteliği (kullanılan malzemeler vb.) gereği sıkça veya ağır zararlar doğurmaya elverişli işletmeler önemli ölçüde tehlike arz eder.
  3. Bu faaliyetten doğan bir zarar olmalıdır. Zarar ile faaliyet arasında nedensellik bağı aranır.

Ayrıca düzenlenen tehlike sorumlulukları o kanun hükümlerine tabidir (Ör: çevre kanunu)

Faaliyete hukuk düzeni izin vermiş olsa bile, zarar görenler maddenin dördüncü fıkrası uyarınca denkleştirme talep edebilirler. Bir görüş burada tam bir tazminatın olmayacağını uygun bir denkleştirmenin olacağını kabul etmektedir. Diğer görüş, bunun ancak bir indirim sebebi olacağını kabul etmektedir. Son olarak üçüncü bir görüş, burada örtülü bir boşluk olduğunu (kanunda bir düzenleme olmakla birlikte kanunun lafzını uygulamanın hakkaniyetsiz sonuçlara yol açacağını) savunmaktadır.

Karayolları Trafik Kanunundan Doğan Sorumluluklar

Bu kanundan doğan sorumluluk, motorlu aracı işletenin tehlike esasına dayanan kusursuz sorumluluktur.

İlgili hükümler KTK md.85-90 maddeleri ve 104, 105 ve 107. maddelerinde düzenlenmiştir.

KTK 85/f.1’de işletilen aracın verdiği zarardan doğan sorumluluk düzenlenmiştir. Buna göre, işletilen araç olduğu ölüme, yaralanma veya bir şeyin zarara uğramasına yol açarsa, işleten veya varsa bağlı olduğu teşebbüsün sahibi müştereken ve müteselsilen sorumludur. (Ek not: Edindiğim bilgiye göre, müşterek ve müteselsil sorumluluk kavramları birbirine yakın olduğu için söz öbeği olarak söylenmesi öteden beri alışkanlık haline gelmiş. Söz konusu hükme müşterek kavramı yanlışlıkla yazılmıştır. Dolayısıyla sadece müteselsil sorumluluğu kabul etmek doğru olur.)

Bu hükme göre şartları şu şekilde sayabiliriz:

  1. Motorlu bir araç olmalı. Motorlu araçtan kasıt, motor gücüyle çalışan araçlardır. İnsan veya hayvan tarafından çekilen araçlar KTK 85 kapsamında değerlendirilmezler.
  2. Zararın aracın işletilmesi sırasında meydana gelmesi gerekmektedir. İşletilme, motorun çalıştırılması ve aracın hareket ettirilmesidir. Park halindeki araçlar işletilmeyen araçtır. Ancak kırmızı ışıkta durma gibi olağan duraksamalar işletilmeyi kesmez.

Sorumlu tutulacak kişiler:

1) İşleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir

2) İşletenin bağlı olduğu teşebbüs sahibi: Örneğin sahip olunan otobüsün, bir turizm şirketi adı altında şehirlerarası otobüs seferi yapılmak için kullanılması halinde, turizm şirketi de sorumluluk sahibi olur. Hizmet sözleşmesinin bulunması şart değildir, hatır veya ortaklık sözleşmesi gibi yollarla da bu ilişki kurulabilir.

3) Motorlu araçlarla ilgili mesleki faaliyet yürüten teşebbüslerin sahibi: tamirciler, galeri sahipleri

KTK 87 uyarınca hatır için taşınan veya motorlu aracı hatır için kullanan kişinin gördüğü zararlarda KTK 85/f.1 değil genel hükümler uygulanır.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir