HAKSIZ FİİL HUKUKU

MADDİ TAZMİNAT

(Tazminat Davasının içeriği / Zarar ve Kusurun İspatı / Zararın Belirlenmesinde Esas Alınan Ölçütler / Zarar ile Yararın Denkleştirilmesi) 

Tazminat davası, TBK md.49/f.1 uyarınca kusurlu ve hukuka aykırı bir fiile başkasına zarar veren tarafından, zararın tazmin edilmesi amacıyla zarar gören tarafından açılan bir tür eda davasıdır. Tazminat davasını açmaya kural olarak zarar gören yetkilidir. Bununla birlikte, hukuk aykırılık bağının bulunması halinde yansıma zarara uğrayanlar, ölüm halinde mirasçılar ve ölenin desteğinden yoksun kalanlara da yetki tanınan haller mevcuttur. Dava, tazminat yükümlüsüne ya da ölümü halinde onun mirasçılarına karşı açılır.

(Kusurlu sorumluluk halinde zarar veren, kusursuz sorumluluk halinde tazminat yükümlüsü).

Yetkili ve görevli mahkeme hukuk mahkemeleridir. 

Zararın ve Kusurun İspatı ile Zararın Belirlenmesi

TMK md.50: “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. 

Uğranılan zararın miktarı tam olarak tespit edilemiyorsa hakim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.”

Maddeye göre ispat yükü, zarar görene aittir. İspatın kapsamı, zararın varlığı ve miktarıdır (miktar ispat edilemiyorsa f.2 uyarınca hakim takdir eder). Zararın miktarı, hükmedilebilecek en yüksek tazminat bedelidir. Aksi, haksız fiil nedeniyle sebepsiz zenginleşme yasağını ihlal anlamına gelir. 

TBK md.50/f.1, TMK md.6 “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünün bir nevi tekrarıdır. TMK md.6’da bahsedilen istisnalardan birine örnek olarak TBK md.112 örnek verilebilir. Hükümde ispat yükü hak sahibinde değil, borçludadır. 

Hakim, zararı belirlerken (takdir yetkisini kullanırken) dosyaya sunulan delillerden ve bilirkişi raporlarından yararlanır. Örneğin bir iş yerinin kapalı olması nedeniyle uğranılan zararın tespiti, bilirkişi tarafından ortalama değerler üzerinden yapılmaktadır. Ancak hakim re’sen delil toplamaz. 

Zararın belirlenmesinde esas alınan tarih, doktrindeki ağırlıklı görüşe göre tazminatın belirlendiği andır. Ancak Yargıtay uygulamasında zararın gerçekleştiği an esas alınmaktadır.  Yargıtay’a göre haksız fiilden doğan borç ilişkisi fiilin işlendiği anda doğmaktadır. 

Hakimin tazminata hükmedebilmesi için, zararın tazmin edilebilir olması gerekmektedir. Tazmin edilebilir zarar, haksız fiil sonucunda gerçekleşmiş ve gerçekleşecek olan zararlardır. Bunların kapsamına, mevcut zarar, müstakbel zarar ve gerçekleşmesi halinde muhtemel zararlar girer. Kavramları hatırlayacak olursak: 

  • Mevcut Zarar: Hukuka aykırı fiil sonucu meydana gelen kesin zararlardır. Genellikle eşyaya gelen zararlar mevcut zarar başlığı altında değerlendirilir. 
  • Müstakbel Zarar: Hukuka aykırı fiil sonucunda gelecekte gerçekleşmesi beklenen zararlardır. Çoğunlukla vücut bütünlüğüne verilen zararlarda bu tür zararların gerçekleştiği görülür. Zararın gerçekleşeceği bilindiğinden, gerçekleşme beklenmeden tazminata hükmedilir.
  • Muhtemel Zarar: Hukuka aykırı fiil sonucunda gelecekte gerçekleşme imkanı olan ancak gerçekleşeceği kesin olmayan zararlardır. Müstakbel zararların aksine, bu zararlar gerçekleşmeden tazmin edilmez. 

Bir zararın tazmin edilebilir olduğunu söyleyebilmek için, zarar ile haksız fiil arasında uygun nedensellik bağı olması gerekir. Nedensellik bağının kesilmesi halinde, zarar tazmin edilemez. Bu hususta ispat yükü, TMK md.6’daki genel kurala tabidir. 

Zarar ile Yararın Denkleştirilmesi

Haksız fiil sonucu gerçekleşen zararlar ve yararlar birlikte değerlendirilir. Eğer bir yarar varsa, bu yarar zarar ile denkleştirilir. Ancak yararın denkleştirilmeye dahil edilmesi için fiil ile yarar arasında illiyet bağı olmalıdır. (Bazı harcamaları yapmaktan kurtulma, işe gidemeyen işçinin yol masrafını ödemeyecek olması, onarılan taşınmazın değerinin artması) Bunun sebebi, haksız fiil sonucu zenginleşme yasağıdır. 

Fiil ile yarar arasında illiyet bağı yoksa yarar denkleştirilmeye dahil edilmez. Örneğin yanan evin altında altın bulunmuş ise zarar ile yarar arasında nedensellik bağı olmadığından bulunan altınlar denkleştirilmeye girmez ancak onarım sebebiyle evin değeri artarsa denkleştirme konusu olur. 

Denkleştirme kural olarak zarar miktarından yarar miktarının çıkarılması sonucunda elde edilen net zararın bulunması yöntemiyle yapılır. Ancak zararın tümünün tazmin edilmesine karşılık yararın tazminat yükümlüsüne bırakılması da mümkündür. Örneğin zarar gören malın kullanılamaz olması halinde, malın hurdasının tazminat yükümlüsüne verilmesi halinde de denkleştirilme yapılmış olur. 

Benzer durum sigorta ilişkilerinde de görülür. Sigorta şirketi, zararın tümünü ödemekle birlikte malın hurdasını mülkiyetine alır. Hurdanın piyasa değerini toplam zarardan çıkararak net zararı zarar verene rücu eder.

Kanunda yararın denkleştirilmeyeceği öngörülmüş ise denkleştirilme yapılmaz. Örneğin TBK md.55 uyarınca:”…Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. …”

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir