Hakimlerin atanma usulü, yargı bağımsızlığı açısından büyük önem arz eder. Ülkeden ülkeye usul değişse de bağımsızlığı zedeleyen yöntemler kabul edilmez.

Yaygın uygulama, çoğulcu ve bağımsız yapıda üst kurul oluşturulmasıdır. Bu kurullar genellikle alt derece hakim ve savcıların atanmasında rol oynarken üst derece hakim ve savcıları genellikle devlet başkanı ile yasama organı yetki paylaşımı içerisinde atarlar. 

Başkanlık sistemlerinde üst derece hakim ve savcıları başkan atar, senato onaylar. Parlamenter sistemlerde ise cumhurbaşkanı onay konumuna geçer. Bu kurulun oluşturulmasında genellikle, yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı açısından yasama ve yürütme ortaklaşa çalışırlar. Hakim ve savcıların atanması (yargı bağımsızlığı korunmak şartıyla) devletlerin takdirine bırakılmıştır. Devletler, teamül ve kültürleri dahilinde farklı usulleri benimseyebilirler. Yasama ve yürütme erkinin yargı teşkilatı oluşumuna katılımı kuvvetler ayrılığı ile ters düşmez. Aksine “demokratik meşruiyet” ilkesi paralelinde özellikle yasama organının, yargı erkinin oluşumuna katılımı önem arz eder. 

1-) HSK’NIN OLUŞUMU

Yargı üst kurulları oluşurken en iyi uygulama çoğulcu temsildir. Bu kurulun başkanı ise kendi üyeleri arasından seçilirse yargı bağımsızlığı açısından daha isabetli olacaktır. Hakimler kurulu ayrı savcılar kurulu ayrı olarak düzenlenebilirken karma bir kurul oluşturulması da söz konusudur. Nitekim, 1961’de Yüksek Hakimler Kurulu 1971’de ise Yüksek Savcılar Kurulu kurulmuştur. 82 anayasasında ise bu 2 kurul birleştirilmiştir. (Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu)

2017 değişikliği ile kuruldaki “yüksek” ibaresi atılmıştır. Diğer bir takım anayasal kuruluşlarda halen “yüksek” ibaresinin bulunması düşünüldüğünde böyle bir adımın atılmasının nedeni anlaşılamamaktadır. 

Yargı üst kurullarının başkanlarının seçim usulü, yargı bağımsızlığı açısından oldukça önemlidir. 61 anayasasında hakimler kurulunun başkanı kendi üyeleri arasından üye tam sayısının salt çoğunluğu ile seçilirken savcılar kurulunun başkanı adalet bakanı idi. 61 anayasasındaki bu uygulama karşılaştırmalı hukukta daha yaygın haldedir. 82 anayasasında ise 2 kurul birleştiğinden tek bir başkan öngörülmüştür. Başkan adalet bakanıyken, adalet bakanlığı müsteşarı tabii üyeydi. 2017 değişikliği ile müsteşarlık kaldırıldığından bakan yardımcısı tabii üyedir. 

Yargı üst kurullarının oluşumunda “çoğulculuk” ile “fonksiyonel ve finansal özerklik” bağımsızlık ve tarafsızlık açısından önemlidir. Bu yüzden kurulun oluşumunda ne kadar meclis etkili olursa o kadar iyidir denilebilir. Çünkü muhafeletin de bu kurulun oluşumuna katılması “demokratik meşruiyet” açısından önemlidir. Bu yüzden nitelikli çoğunluk aranan seçimler öngörülmesi isabetli olacaktır. 

61 Anayasasının ilk halinde, Yüksek Hakimler Kurulu 18 asıl 5 yedek üyeden oluşuyordu. 18 üyeli kurulun 6’sı Yargıtay, 6’sı birinci sınıf hakimlerden ve 6 üyesi de meclis tarafından bizzat seçilmekteydi. Yani yüksek yargı, ilk derece yargısı ve parlamento eşit sayıda üye çıkarmaktaydı.

71 değişikliği ile, üye sayısı 11 asıl 3 yedek üyeye indirildi ve üyelerin tamamı yargıtay tarafından seçildi. Bu uygulama çoğulcu anlayışı zedeliyordu.

82 Anayasasının ilk halinde ise, kurul 7 asıl 5 yedek üyeden oluşuyordu. Adalet bakanı başkan ve bakanlık müsteşarı tabii üye olmak üzere, Yargıtaydan 3, Danıştaydan 2 üyeyi kendi üyelerinin göstereceği 3 isim arasından cumhurbaşkanı seçiyordu. 

2010 değişikliği ile, kurulun üye sayısı 22 asıl, 12 yedek olarak belirlendi. Adalet bakanı ve müsteşarın konumu aynı kaldı. Cumhurbaşkanı 4, Yargıtay 3, Danıştay 2, Türkiye Adalet Akademisi 1, adli yargı hakim ve savcıları 7, idari yargı hakim ve savcıları 3 üye seçiyordu. Yargının paydaşlarının katılımı söz konusu olup, çoğulcu temsil açısından iyi bir hamleydi.

2017 değişikliği ile, üye sayısı 13’e indirilmiş olup yedek üyelik uygulaması bitmiştir. Kurulun başkanı, adalet bakanı olarak devam etmiş olup, tabii üye ise bakan yardımcısı olarak belirlenmiştir. 3 üye adli yargı hakim ve savcıları arasından, 1 üye idari yargı hakim ve savcıları arasından devlet başkanınca seçilmektedir. Adalet bakanını ve yardımcısını da devlet başkanı atadığına göre yürütmenin bu kurula 6 üye belirlediği anlaşılır. Geriye kalan 7 üye meclis tarafından seçilir. Meclis 3 üyeyi yargıtay, 1 üyeyi danıştay ve 3 üyeyi ise hukuk alanındaki öğretim üyeleri ile avukatlar arasından seçer. Yani son değişiklik ile kurulun üyelerinin %53’ünü parlamento seçmektedir. Taraflı cumhurbaşkanı ise %47 ile ciddi anlamda bu kurulun oluşmasında etkilidir. Kurulun 11 üyesi yargı mensubu olup 2 üyesi siyasidir. 

Meclisin seçtiği 7 üyenin seçim usulü şu şekildedir: Başvurular meclis başkanlığına yapılır. Başvurular, anayasa ve adalet komisyonundan oluşan karma komisyona havale edilir.

Komisyon her bir üyelik için 3 adayı üye tam sayısının 2/3’i ile belirler. Sağlanamazsa 3/5 aranır. Yine sağlanamazsa en çok oyu alan 2 kişi arasında kura çekilir. TBMM Genel kurulu, komisyon tarafından belirlenen her bir üyeyi 3 aday arasından seçer. (toplam 21 aday var, 7 üye seçilecek) 

Birinci oylamada 400 vekil aranırken, ikinci oylamada 360 vekil aranır. Yine seçilemezse en çok oyu alan 2 aday arasında kura çekilir ve HSK için üyelik belirlenmiş olur. Muhalefetin katılımı da söz konusu olduğundan önemlidir. 

2-) HSK’NIN GÖREV VE YETKİLERİ

Yargı üst kurulları, “yargının idari yönetimi”dir. Yönetim, yargı mensuplarının mesleğe kabulü, atama ve nakletme ve meslekten uzaklaştırma işlemlerinden meydana gelir. Ülkemizde HSK, Adalet Bakanlığı’ndan bağımsız ve özerk bir konumdadır. Kurulun başkanı adalet bakanı olduğu için daire çalışmalarına katılamaz. Fakat bazı yetkilerin başkana verilmesi yargının, yürütme güdümüne girdiği anlamına da gelmez. HSK, idari organdır ve kararları yargı kararları değildir. Bu yüzden kararları tamamen olmasa da yargı denetimine açıktır. Kararları arasından sadece meslekten çıkarma kararları yargı yoluna açıktır. Kurulun tüm kararları “idari işlem” niteliğindedir.

Anayasa Hukuku Notları -39