Devletin Kökeni

Devletin Kökeni

Devletin ilk kez ne zaman, nasıl tam olarak ortaya çıktığı, kökeni hayli eskiye dayanan merak konusudur. Bu konu hakkında birçok düşünür ortaya fikir atmıştır. Modern antropoloji çıkana kadar bu konudaki fikirler bilimsel değil de varsayımlara dayanmaktadır. Modern antropolojinin bilim olarak kabul edilmesinden sonra yapılan araştırmalar sonucu birçok yanlış ve tutarsız bilgi ortadan kaldırılmıştır.

I- DEVLET ÖNCESİ TOPLUMLAR

Devlet kuramamış ilkel toplumlarda iktidar ilişkilerini incelemek bu toplumlarının dünyanın her bir ucuna dağılmış ve modern toplumlarla etkileşim haline geçip geleneklerini kaybettikleri için siyasi yapıları ve gelenekleri hakkında bilgi edinmek oldukça zordur.

Devleti ortaya çıkarmamış bu halklar, hukuki açıdan sınırları içinde bulundukları devletin egemenlik alanına dahil olsalar da fiilen her türlü otoritenin etkisinin uzağındadırlar.

Geleneksel yaşam biçimleri bozulmamış toplumlar hakkındaki ilk bilgiler Amerika kıtasının keşfiyle birlikte kâşiflerin gözlemleriyle ortaya çıkmıştır. 19., 20.yy itibariyle antropologlar pek çok bölgede ilkel toplumları yerinde izlemesiyle birlikte o toplumlar hakkında sosyal, ekonomik, dinsel yapılarını ortaya koyan araştırmalar vardır. Fakat bu çalışmalar modern toplum zihniyetiyle yapıldığı için kabilelerde her zaman var olan uygulamalar doğru yorumlanamayabilir. Ve ilkel toplumlar kendi içinde de çeşitlilik gösterdiğinden genelleme yapmak kolay değildir.

İlkel toplumlar hakkında araştırılma yapılana kadar Batı düşüncesine evrimci tarih anlayışı hakimdi. Bu anlayışa göre ilkel toplumlar batılı toplumların geçirdiği süreçleri (ilkel toplum, kent toplumu, feodal toplum, ulus) izleyecektir. Fakat araştırmalar bunun yanlış olduğunu gösterdi.

A- İlkel Toplumda Siyasal İktidarın Niteliği

Antropologlar, ilkel toplumları kendi içinde sınıflayan birçok liste oluşturmuştur. Bu listelerin hiçbiri birbiriyle uyuşmamaktadır. Fakat bu zaaflara rağmen sınıflandırmalar konunun daha iyi kavranmasına katkı sağlar. İlkel toplumları geçinme tarzları, yönetim biçimleri, nüfusları gibi kritere göre üç kategoriye ayıran sınıflandırmadan yararlanabiliriz.  En küçük ilkel toplum örneği genelde nüfusu 100’ün altında olan avcı-toplayıcı gruplardır. Güney Amerika’da Guayaki yerlilerinde grupların nüfusu 40-250 arasıdır. Bu toplumlarda temel sosyal birim çekirdek ailedir. Eşitsizliğin az görüldüğü bu toplumlar “band” olarak adlandırılır.

Köylerde yerleşik olarak yaşayan ve bahçecilik ile ilgilenen ilkel toplumlarda nüfus birkaç yüz kişiyi bulur. Temel sosyal birim çekirdekten geniş aileye ya da soy gruplarına doğru değişir. Bu toplum düzeninde daha çok birlikte iş yapmak ve kalıcı konut örneklerine rastlanır.

Geçinme biçimi bahçecilikten yaygın tarıma evrildikçe nüfus artar bazılarında nüfus yüz binleri aşar ve önderin otoritesi bir feodal beyin otoritesine yaklaşır. Bu toplum ilkel toplum ile devletli toplum arasında bir geçiş durumudur.

Pazardan Yoksunluk

İlkel toplumlarda ihtiyaç fazlası üretim yapılmadığında pazar yoktur. Sanılanın aksine bunun nedeni teknolojik ve ekonomik eksiklik değildir. Araştırmalara göre bu toplumların gayet yeterli beslendikleri doğayla denge içinde gürbüz çocuklar yetiştirdikleri görülür. Sefalet bir yana bolluk toplumudur. Yaklaşık günde 3-4 saat çalışırlar. Bu insanlara taş yerine metal balta verilince daha çok değil çalışma sürelerini kısaltmışlardır. İlkel toplumda bir zorlama olmadığı için ihtiyaç fazlası üretim yoktur. Üretime katılmayan bir yönetici topluluğu yoktur. Herkesin sahip olduğu ok, yay, sepet vb… dışında özel mülkiyet yoktur.

Yazıdan Yoksunluk

Yazı devletin ortaya çıkışıyla kuralları, pazardaki ve savaştaki ganimet hesaplamalarını yapabilmek için ortaya çıkmıştır. İlkel toplumlarda bu tür şeyler görülmediği için yazıyı icat etme gereksinimi duymamışlardır.

Devletten Yoksunluk

Pierre Clastres’e göre ilkel toplum devletsiz değil, bilinçli bir şekilde devlet ortaya çıkmasın diye örgütlenmiş toplumdur. Devlet toplumu yönetenler ve yönetilenler diye ikiye bölen eşitsizlikçi bir yapılanmadır. İlkel toplumun temel yasası ise eşitliktir. Modern toplum gibi halk içerisinde sınıf farklılıkları yoktur.  İlkel toplumların bu yapısını binlerce yıldır nasıl koruduğunu anlamak için iktidar yapılarını incelemek gerekmektedir.

İlkel toplumlarda herkesi bağlayan kuralları uygulayan bir iktidar vardır. Bu, toplum olmanın doğal bir sonucudur. Belirli kuralları olmadan yaşayan insan grupları henüz toplum haline gelememiş kalabalıklardır. Peki ilkel toplumlarda siyasal iktidar nerede konumlanmıştır? Bu iktidarı kimler nasıl kullanır?

İlkel toplumlarda şeflik, şamanlık, savaş önderi gibi bazı statüler oluşmuştur. Bu tür adları taşımayan lidersiz toplumlar az da olsa vardır. İspanyol fatihler Güney Amerika’daki kabilelerde kabile adına konuşan şef olsa da bu şefin kural koyma yetkisi, karar alma gücü olmadığını görünce şaşırmışlardır. Fakat herkesin uyduğu düzenin bozulması durumunda uygulanan cezalar (utandırma, öldürme gibi) vardır. Siyasal yapıları bize benzemediği için siyasal iktidarları yoktur demek bilimsel bir yaklaşım değildir.  

Bu kabilelerde liderin rolü yalnızca savaş zamanlarda stratejinin belirlendiği zamanlarda artar onun dışında lider yine kabilenin hizmetkârı olarak görev yapar. Barış döneminde liderin biraz daha güçlendiği toplumlar başlıca geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olan toplumlardır. Tarımsal üretim arttığı zaman güçsüz önderli toplumdan güçlü önderli topluma geçiş yapılır. Avcı-toplayıcı kabilelerde gücünü arttırmaya çalışan önderinse hiç şansı yoktur.

Önderler sürekli toplum tarafından denetlenir asla güçlenmesine izin verilmez. Toplum önderlere sürekli kaldıramayacağı ağır yükler vererek hayatı işkenceye çevirir yaşayan bir ölüye dönüştürür. Hatta bazen gerçekten öldürerek dizginlerin kimde olduğunu gösterir.

Tarihten Yoksunluk

İlkel toplumlara dışarıdan bakıldığında zaman adeta donmuştur. Gelenekleri, yaşam tarzları her gün bir önceki günün aynısıdır. Bu toplumlarda tekerleğin icadı, Fransız devrimi gibi tarihsel kesintiler yoktur. Binlerce yıldır ataları nasıl yaşıyorsa onlar da öyle yaşamaktadır. Fakat bu toplumlarda asla değişim olmadı demek doğru değildir. Modern toplumlar hızlı olmasa da değişen çevre koşullarına karşı onlarda da ufak değişiklikler olmuştur.

Fakat içerden bakıldığı zaman başka bir manzara vardır. Ne tarih donmuştur, ne de durağan bir sosyal yapı vardır. Bu toplumlar eşitliğe dayanan yapılarını sürekli kılmak için her gün mücadele ettiklerini görürüz. Ata düzeni ismini verdikleri geleneksel yapıyı devam ettirmek için her gün mücadele ederler. Bu mücadele devletli toplumların sömürüye ve baskıya karşı ayaklanmasından daha az değersiz değildir. Tarihi olan halkların tarihinin sınıfsal mücadelelerini tarihi olduğu söylenir, tarihi olmayan halklarının tarihi de devlete karşı mücadelelerinin tarihi olduğunu söyleyebiliriz.

Genel Kamu Hukuku

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir