HAREKET (FİİL)

Hangi suçtan bahsedilirse bahsedilsin bir fiilden bahsedilir. Fiil (hareket) olmadan bir suçtan bahsetmek mümkün değildir. Bahsedilen hareket irade ürünü olmalıdır. İnsanın iç dünyasında kalan dış dünyaya yansımayan düşünceler ceza hukukunu ilgilendirmez (cogitationis poenam nemo pitatue), ceza hukukunu, insan düşüncelerinin dış dünyaya yansıması ilgilendirir. Hangi olaylar hareket olarak sayılır?

HAREKETİN FONKSİYONLARI

Ceza hukuku doktrini hareket kavramını açıklarken bütün suç tipleri bakımından (kasıtlı, taksirli, icrai, ihmali) esas oluşturabilecek bir kavram bulmaya çalışmıştır. Bu kavramın yerine getirmesi gereken çeşitli fonksiyonları olduğu kabul edilir.

Temel oluşturma, sınıflandırma fonksiyonu: Hareket kavramının tanımının bütün suç tiplerini kapsamasını temel oluşturmasını ifade eder.

Bağlayıcılık fonksiyonu: bu fonksiyon gereği hareket tanımı suçun tüm unsurlarını bağlamalıdır. Hareket kavramının tipiklik ve hukuka aykırılık kavramlarını kendine bağlaması gerekmektedir.

Sınırlama fonksiyonu: ceza hukukunu ilgilendiren konuları belirlemelidir.

HAREKET TEORİLERİ

Hareket teorilerin temel amacı yukarıda sayılan hareket fonksiyonlarının tam olarak karşılık bulmasını sağlamaktır.

DOĞAL HAREKET TEORİSİ: Dış dünyaya yansımış irade ürünü, bedensel tüm davranışlar hareket olarak kabul edilmiştir. İnsan iradesinin dış dünyada meydana getirdiği değişikliktir. Hareketi bir tabiat etkisi olarak görmektedir. Hareket şu özellikleri taşımalıdır:

  • Sadece insan davranışları harekettir.
  • Sadece bedensel bir davranış harekettir. Bu davranış icrai ya da ihmali olabilir ama dış dünyaya yanışmış olmalıdır.
  • Yapılan davranış irade ürünü olmalıdır.

Doğal hareket teorisi bakımından önemli olan iradi hareket dış dünyada meydana gelen değişikliğin sebebi olmalıdır.

FİNAL HAREKET TEORİSİ: İnsanların nedensellik bağına ilişkin bir bilgisi vardır. Yapacağı davranışın nereye varacağını bilmektedir ve dolayısıyla hareketini bir amaç uğruna yapmaktadır. Davranışın belli bir amacı olması gerekmektedir. Eksik olduğu noktası taksirli suçlarda dikkatsizlik sonucu işlenen bir suç vardır. Aslında taksirli suçlarda dahil bir amaç vardır ama ceza hukukunun dikkate alacağı kapsamda bir amaç değildir. Hukuki önem taşımayan bir amaçtır. Dolayısıyla bu teori taksirli suçları kapsam dışında bırakmaktadır diye eleştirilmektedir.

SOSYAL HAREKET TEORİSİ: Hareketin sosyal açıdan arz ettiği öneme bakılır. Bir davranış sosyal bakımdan önemliyse ceza hukuku bakımından da önemlidir. Bütün suç türleri için ortak bir temel oluşturur ancak hareketin sınırlama fonksiyonunu tam olarak yerine getirmemektedir. Eleştirilme sebebi hangi hareketin sosyal açıdan önem arz ettiği hangisinin etmediği noktasındadır. Çünkü teknik olarak her insan davranışı sosyal bakımdan önemlidir.

KİŞİSEL HAREKET TEORİSİ: Hareket insanın manevi ruhsal dünyasına dayanarak kişiliğin dışavurumu şeklinde kabul edilir. Bu hareket teorisinin diğer üçünü birden kapsadığı, sentezlediği kabul edilir. Günümüzde daha çok benimsenmiştir. Suçun unsurlarını ve hareket fonksiyonlarını tam olarak karşılamaktadır.

Hareketin irade ürünü olmadığı durumlarda ceza hukuku bakımından değerlendirilecek bir insan davranışı yoktur olarak kabul edilir.

“TCK madde 28: Karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı cebir ve şiddet veya muhakkak ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu suç işleyen kimseye ceza verilmez. Bu gibi hallerde cebir ve şiddet, korkutma ve tehdidi kullanan kişi suçun faili sayılır.”

Vis absoluta (zorlayıcı kuvvet): Zorlayıcı kuvvet altında gerçekleştirilen davranışlar ceza hukuku bakımından değerlendirmeye alınmazlar.

ÖR: A, b’nin elini zorla tutarak bir yazı yazdırıyor. B’nin bu fiili, iradesi sonucu gerçekleşmemiştir.

Bu durumda kişi iradesinin dışavurumu olarak bir davranışta bulunmuyor. Bu davranış kendi ruhsal durumunda var olan bir davranış değil. Daha çok başkasının bulunduğu fiilde araç konumuna düşmüş oluyor. Ceza hukukunda da böyle bir durumda ceza sorumluluğu olmayacağı kabul edilmiştir.

Vis compulsiva (tehdit): Bazı hallerde kişi zorlanarak bir işlemi yapsa dahi bu işlem irade ürünü olabilir. Bir kişi tehdit altında bir suç işlerse ceza hukuku anlamında hareket vardır. Bu durumlarda irade etkilenir ancak iradenin etkilenmesine rağmen yine de yapılan davranış bilinçlidir, irade ürünüdür. Bu durum kusur araştırılırken incelenir ve önem arz eder.

ÖR: A, B’den bir hırsızlık yapmasını talep ediyor. Eğer bu hırsızlığı yapmazsa çocuğunu öldüreceğini söylüyor. B’de çocuğunun başına bir şey gelmesin diye A’nın isteğini yerine getiriyor.

Aslında davranış iradi bir davranış özelliğini gösterir ama kişi manevi bir zorlama altındadır bu sebeple cezalandırılmaz. Cezalandırılmama nedeni hareketin olmaması değil kusur olmamasıdır.

Zorlayıcı kuvvet, cebir, tehdit altında işlenen suçlardan kişinin cezalandırılamayacağı kanunda açıkça düzenlenmiştir.

Bazı hallerde kişinin iradesini kullandığı ve buna göre hareket ettiği söylenemez. Bu durumda yapılan davranışlar ceza hukuku kapsamında hareket tanımına girmemektedir. Bu durumlarda kişinin iradesi kapalı olduğu için ne yaptığı hakkında bir fikri bulunmamaktadır. Dolayısıyla yaptıkları davranışlardan sorumlu tutulmazlar.

  • Refleksler
  • Tam şuur yokluğu halleri
  • Derin uyku halleri
  • Hiptonik telkin
  • Epileptik nöbetler bu hallerdir.

Refleks hareketleri: Refleks hareketlerinde kişi mekanik bir harekette bulunmuşsa yani sadece bir kas hareketi şekilde gerçekleşmişse bu hareket kişinin ruhsal durumunu yansıtan iradi bir hareket değildir. Bu sebeple ceza hukuku bakımından bir hareket bulunmamaktadır. Ancak kişi refleksinde bir bilinç olduğu tespit edilirse ceza hukuku devreye girer.

EN YAYGIN ÖRNEĞİ: bir kişi araba kullanırken arabanın camından içeri arı girer. Kişi arıyı kovalamak için el hareketi yaptığı sırada arabanın direksiyon hakimiyetini kaybeder ve karşı yola geçerek bir kazaya sebep olur ve birinin ölümüne yol açar. Kişi bu hareketiyle kişiliğini dışa vurur ve bu sebeple sürücü sorumlu tutulmaktadır.

Uyku hali: Uyku halindeyken insanların ceza hukuku bakımından bir harekette bulunduğu kabul edilmemektedir.

ÖR: çocuğunu emzirirken uyuyakalan annenin çocuğunun ölümüne sebep olması. Ancak bu durumda dikkat edilmesi gereken husus annenin böyle bir durumda bütünüyle sorumsuz tutulmayacağı uyumadan önce gereken tedbiri almaması sebebiyle o son hareketiyle sorumlu tutulacağı kabul edilmektedir.

Epileptik nöbetler: beynin, belirli bir bölgesinde anormal elektriksel boşalım ortaya çıkması sonucunda epilepsi nöbeti gerçekleşir. Bu durum sırasında kişi kendini kontrol edemez ve bilinç kaybı yaşanır. Bu sebeple ceza hukuku anlamında bir hareketin varlığından söz edilmez.

Şuur bozukluğu ya da bulanıklığı veya ani bir olay karşısında alınan kararlar gibi durumlar karşısında yapılan davranışlar da irade ürünü olarak sayılır. Ancak kusur araştırılırken önem arz etmektedir.

Hayvan hareketleri bakımından eğer ki hareket hayvanların kendi ürünüyse, hayvana hiçbir müdahale yoksa ceza hukuku anlamında bir değerlendirmeye tabi tutulmaz. Ancak bir kişi bir hayvanı araç gibi kullandığı takdirde veya hayvanı kontrol edebilecekken etmeme davranışında bulunuyorsa ceza hukuku anlamında incelenmelidir.  Zaten hareketin tanımı yapılırken bir insan davranışı olması yönünden ele alınmaktadır.

TÜZEL KİŞİLERİN HAREKET YETENEĞİ

Tüzel kişiler organları aracılığıyla irade açıklamalarında bulunurlar. Ceza hukuku yalnızca gerçek kişiler yönünden hareket yeteneği kabul etmektedir. Madde20/2 tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamayacağını öngörmüştür. Ancak güvenlik tedbirleri açısından sorumludurlar. Tüzel kişilerin organları vasıtasıyla bir suç işlenirse güvenlik yaptırımına başvurulacaktır.

“TCK madde 20/2: Tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Ancak, suç dolayısıyla kanunda öngörülen güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar saklıdır.”

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir