FAİLLİK TÜRLERİ

Borçlar Hukuku

         Borcun Sona Ermesi

         Bir borcun sona ermesi, bir edimi yerine getirme yükümlülüğünün hukuken ortadan kalkmasını eder. Borçlu, borcundan kurtulur ve alacaklının alacak hakkı da ortadan kalkar. Borcun sona ermesi, borç ilişkisinin sona ermesinden farklıdır. Borcun sona erdiği ancak borç ilişkisinin sona ermediği örnekler vardır. Kira sözleşmesinden doğan borçlar vs. örnektir.

         Borcu sona erdiren sebepler TBK m. 131 ila 145 hükümleri arasında düzenlenmiştir. Bunlar:

  • İbra
  • Yenileme
  • Alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesi
  • İfa imkansızlığı
  • Aşırı ifa güçlüğü
  • Takas

TBK m. 131 gereğince asıl borç, ifa veya diğer sebeplerle sona erdiğinde

rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi hak ve borçlar da sona erer. Bunlar bağlı haklardır. Asıl borç sona erdiğinde artık yeni faiz işlemez ve kural olarak işlemiş faizleri talep hakkı da sona erer. Bunun istisnası ise TBK m. 131/2’de düzenlenmiştir. İlgili madde şu şekildedir: “İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir.”

         İbra

         Borçluyu, borcu ifa etmeden borçtan kurtarmak hususunda alacaklı ile borçlunun anlaşmasıdır. Yani alacaklının borç ifa edilmediği halde borçluyu borçtan kurtarmasıdır. İbra anlaşması TBK m. 132’de düzenlenmiştir. Anlaşmanın şekli ilgili madde uyarınca borç ilişkisi kanuni ya da rızai şekle tabi olsa dahi şekle tabi değildir. Buna karşılık ispat kolaylığı gibi sebeplerle yazılı yapılması daha sağlıklı olacaktır.

         Bazı durumlarda ibranın gizli tutulmak için alacağı tahsil etmeden makbuz verilmesi şeklinde yapılması ile karşılaşılır. Bu durumda verilen makbuz vesikası muvaazalı olduğu için hükümsüzdür. Buna karşılık bu vesika ibra olarak geçerli olur.

Kişiler alacaklarını tahsil ederken alacaklarının geri kalanından veya başka alacaklarından borçluyu kurtarma amaçları olmaksızın ibraname başlığını taşıyan bir belgeyi borçluya verirler. Bu belge tahsil edilen alacak miktarı için verilmiş makbuz niteliğinde sayılır. Çok istisnai olsa da borçlunun bunu ibra olarak değerlendirmesi ve güven teorisine dayanabilmesi söz konusu olabilir.

İbra ve alacak hakkının kullanılmaması ilişkisine gelirsek, alacak hakkını kullanmama taahhüdünde, taraflar borcun ortadan kaldırılması konusunda değil, alacaklının alacağının ifasını talep etmemesi konusunda anlaşırlar. İbra ise bir tasarrufi işlemdir. Alacağını kullanmama taahhüdü, taraflardan birine olumsuz anlamda edim yüklemektedir. Hakim, ibranın aksine alacak hakkını kullanmama taahhüdünü resen göz önüne almaz. Soyut alacaklı ifadan vazgeçmemekle beraber alacak hakkını ileri sürme hakkını kaybetmemek istiyorsa, alacak hakkını kullanmama taahhüdü, ibradan daha elverişli olabilir.

         İbranın bir anlaşma niteliğinde olması, onu feragetten ayırır. Zira alacaklı, alacak hakkından tek taraflı olarak feragat edemez.

         Borçlu, ibrayı kabul etmedikçe borç devam eder. Beklenen haklar üzerinde önceden tasarruf işlemi yapmanın mümkün olduğu ifade edilir. Sözgelimi, geciktirici koşula bağlı bir alacak hakkının koşul gerçekleşmeden önce ibraya konu olması mümkündür. Bu anlamda ibra, hak doğduğu andan itibaren hükümlerini doğurur.

         İbra, alacaklının alacak hakkına doğrudan etki eder. Bundan dolayı alacak hakkını ortadan kaldırır. İbra işleminin ibraya yol açan hukuki sebebe bağlı olup olmadığı konusunda ise öğretiye göre ibra, hakim görüş çerçevesinde soyut bir işlemdir. Bundan dolayı ibranın sebebindeki geçersizlik ibrayı sakatlamayacaktır. Böyle bir durumda ise sebepsiz zenginleşme gündeme gelir.

         Sonuç olarak ibra ile birlikte feri haklar da sona erer. İbranın, borcun ne kadarını kapsadığının tespiti ise somut olayın verilerinin yorumu meselesidir.

         Yenileme

         Yeni bir borç meydana getirilmek suretiyle önceki bir borcun sona erdirilmesini ifade eder. TBK m. 133 ila 134 hükümlerinde düzenlenmiştir. İlgili maddelerde dar anlamda borç ilişkisi için öngörülmüşse de borç ilişkisinin bütününün de yenilenmesi mümkündür. Borcu sona erdiren yenileme, borcun konusunun tabi olduğu hükümlerin, sebebinin ya da taraflarının değiştirilmesi şeklinde olabilir. Borcu sona erdirdikten sonra yeni bir borç oluşturma niyeti olmaksızın sadece vadede değişiklik yapılaması yenileme sözleşmesi değildir.

         Yenileme konunun değiştirilmesi, borcun sebebinin değiştirilmesi ve tarafların değiştirilmesi şeklinde olabilir.

         Yenileme sözleşmesinin kökeni Roma hukukuna dayanmaktadır. O dönemin şartları açısından gerekli görülmüş olsa da günümüzde işlevini büyük oranda yitirmiştir. Ancak hukuki ilişkilerde halen kullanılmaktadır. Tarafları açısından yenileme sözleşmesi yapmak yerine sözleşmenin değiştirilmesi ya da sözleşmenin devri yollarına gitmek daha çok tercih edilmektedir. Yenileme sözleşmesinin kullanım alanı bu şekilde alternatif yöntemlerin türemesi sonucunda daralmaya gitmiştir.

         Yenileme sözleşmesinde tarafların açık iradesi çok önemlidir. Yorumun açık olduğu bir alandır ve sözleşmenin geçerliliği açısından büyük öneme sahiptir. Bu durum ispat konusunda zorluklar yaşanması veya çeşitli uyuşmazlıklara konu olması açısından yenileme sözleşmesine başvurmayı azaltan bir sebep olarak görülmektedir. Çünkü kanun koyucunun bu gibi belirsizlik durumlarında aleyhe bir yorum düzenlemesi mevcuttur.

         Yenileme sözleşmesi ile ikale sözleşmesi birbirine karıştırılmamalıdır. Bunların farkına bakacak olursak, yenileme sözleşmesinde ilkinin sona erdirilmesi ve ikincinin yapılması arasında bir bağlantı vardır. Yani ilki tamamen ortadan kalkmamıştır, örneğin ikinci sözleşme geçersiz olursa eskisi tekrar canlanır ancak ikale sözleşmesinde ilk ile tüm bağlantılar kopartılır ve tamamen ortadan kaldırılır. Bundan dolayı yenileme sözleşmesini tercih etmek daha koruyucu gibidir.

         Alacaklı ve Borçlu Sıfatlarının Birleşmesi

         Bir borcun alacaklısı ve borçlusu sıfatlarının aynı kişide birleşmesi çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir. TBK m. 135’te düzenlenmektedir. Borç sona erdiğinde bağlı haklar da sona erer. TBK m. 135/2 gereği birleşme, geçmişe etkili ortadan kalkarsa, borç varlığını sürdürür. Birleşmenin geçmişe etkili olarak ortadan kalkması birleşmeye yol açan olgunun hükümsüzleşmesinden kaynaklanır.

         Takas

         Birbirine karşı aynı cins alacağa sahip kişilerden birinin, tek taraflı beyanı ile bu alacakları az olanı tutarında sona erdirmesini ifade eder. Takasın, tarafları ifa masraflarından ve alacaklarına kavuşmama riskinden kurtarma gibi işlevleri vardır. Takas, yenilik doğuran bir işlemdir. TBK m. 139 ila 145 hükümleri arasında düzenlenmiştir. Tek taraflı irade beyanı ile kullanılır. Bu sebeple de hakkın bir tarafın rızası hilafına da kullanılması mümkündür. Takasın kanundaki hükümleri emredici nitelikte değildir. Bu yönüyle taraflar;

  • Kanunda aranılan şartlar gerçekleşmeden takasın gerçekleştirilebileceği,
  • Takasın şartları gerçekleştiğinde beyana gerek olmaksızın kendiliğinden gerçekleşeceği,
  • Kanunda aranılan şartlar gerçekleşse de takasın mümkün olmayacağı konularında anlaşabilirler.
  • Takas beyanının geçerliliği hukuki işlemlerin geçerliliğine ilişkin genel hükümlere tabidir. Beyanın geçerliliği yönünden kanunda şekil şartı öngörülmediği hususuna da işaret edilmelidir.

TBK m. 139’dan hareketle takasın şartları şunlardır:

  • Tarafların birbirinden alacaklı olması
  • Alacaklarının aynı cinsten olması
  • Borçların muaccel olması ve takas edilebilmesi için ifa edilebilir olması gerekir
  • Feragat edilememe (Olumsuz şarttır)

İfa İmkansızlığı

Borcun doğumundan sonra ifanın gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığı

halleri ifade eder. Başlangıçta bir imkansızlık varsa TBK m.27 gereği borcun doğmasına engel vardır ve kesin hükümsüzlük olur. İfa imkansızlığı TBK m. 136’da düzenlenmiştir. İlgili maddede borcun ifasının, borcun doğumundan sonra borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkansızlaşması halinde borcun sona ereceği düzenlenir.

         Doktrinde hakim görüşe göre borcun ifası borçlunun kusuru olmadan imkansızlaşırsa TBK m. 136 gereği borç sona erer. Borcun ifası borçlunun kurusuruyla imkansızlaşırsa borç sona ermez. Borcun içeriği değişir. Edimin yerini TBK m. 112 gereği zararı tazmin yükümlülüğü alır.

         TBK m. 136/3’te sözgelimi, borçlu ifanın imkansızlaştığını alacaklıya daha önce bildirseydi alacaklı edimi piyasadan daha ucuza elde edebilecekti ise bu durumda alacaklı, borçludan farkı talep edebilir.

         TBK m. 137/1 gereği borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkansızlaşırsa borçlu, borcunun sadece imkansızlaşan kısmından kurtulur. Ancak bu kısmi ifa imkansızlığı önceden görülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkca anlaşılırsa borcun tamamı sona erer.

Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde bir tarafın borcu kısmen imkansızlaşır ve alacaklı kısmi ifaya razı olursa, karşı edim de o oranda ifa edilir. Alacaklının böyle bir ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması durumunda borç tamamen imkansızlaşmış olur.

         Öğretide karşılıklı borç yükleyen sözleşmeler bakımından alacaklı kısmi ifaya razı olduğunu bildirse dahi borçlunun kısmi imkansızlığı öngörseydi sözleşmeyi yapmayacağı söylenebiliyorsa borcun tamamının sona ermesi gerektiği ifade edilir.

         Aşırı İfa Güçlüğü

         TBK m. 138’de düzenlenmiştir. Sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkan bazı durumlar nedeniyle sözleşmenin uyarlanması veya sona erdirilmesi imkanını verir. Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülemeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları kendisinden ifanın istenmesine dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçlenmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takderdi sözleşmeden dönme hakkına sahiptir.

         Sözleşme kurulduktan sonra tarafların edimleri arasındaki denge borçludan katlanması beklenmeyecek kadar bozulmuş olmalıdır. Bu durum sözleşme kurulduğu sırada varsa ve fakat taraflar bunu bilmiyorsa yanılma hükümleri gündeme gelebilir.

         TBK m. 138’e bakıldığı zaman uyarlama talep hakkının yalnızca borçluya tanınmış olduğu düşünülebilir ancak şu var ki öğretide alacaklının da bundan yararlanabileceği kabul edilir.

         Olağanüstü durum borçludan kaynaklanmış olmamalıdır. Bu durumun aşırı ifa güçlüğüne neden olması da borçludan kaynaklanmamalıdır.

         Sözleşmeden doğan edimler henüz ifa edilmemiş olmalıdır. Şu var ki borçlu ifanın aşırı ölçüde güçlenmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifada bulunmuşsa bu hükme dayanılabilir.

         TBK m. 138’deki şartlar gerçekleşince hakimden öncelikle uyarlama talep edilmelidir. Borçlunun sözleşmeden dönebilmesi için borcun uyarlamaya uygun olmaması veya uyarlama durumunda sözleşmenin karşı tarafı açısından katlanılması beklenmeyecek bir durum oluşturması gerekir. Öğretide uyarlamanın, yenilik doğuran hak olduğu için dava dışında da kullanılabileceği görüşü vardır. Diğer görüş ise TBK m. 138’in lafzından hareketle hakimden talep edilmesi gerektiğini ifade eder.

İÜHF BORÇLAR GENEL

TBK

Borcun Sona Ermesi.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir