Hobbes bir toplum sözleşmecisidir. İnsanlığı iki döneme ayırarak inceler:

Birinci dönem: Düşünür, bu dönemi “doğal dönem” olarak adlandırmaktadır. Bu dönem içinde insanların tek tasası güvenliğini sağlamaktır. Bu dönemde ne yasalar vardır ne haklı-haksız ayrımı yapabilecek bir durum vardır ne de adalet kavramı henüz vardır. Çünkü insanlar can güvenliğini sağlayabilmek için her türlü şeyi yapabilmekte özgürdürler. İnsanlar akla haiz canlılar oldukları için kendilerini güvende hissetmek istemeleri normaldir. Hobbes insanların kendini güvende hissetme arzusunu “doğal hak” olarak isimlendirir. Bu yüzden insanlar arasında “birinci dönem”de  haklı-haksız ayrımı yapmak imkansızdır. Çünkü yasalar olmadığı için tek bir hak vardır: doğal hak. Bu hak tüm insanlar için müşterektir. Bu yüzden Hobbes, bu dönem için şu meşhur lafı söylemiştir: “insan insanın kurdudur”. Kısacası bu dönemde herkes gücü oranında kendini koruyabilecektir aksi halde yok olmaya mahkumdur. Çünkü kendisini güvence altına alacak tek bir araç vardır o da bizzat kendisidir. Bu dönemde sayısız savaşlar olmuştur ve bunun neticesinde yorulan insanlık barış yapma evresine geçmiştir. Barış ise “doğal yasalar” sonucu gerçekleşir.

Bu doğal yasaların birincisi amacı aramaktır. Yani -> barışı ara.

İkinci doğal yasa ise tüm haklarından vazgeç ve -> sözleşmeyi tanı.

Hobbes’a göre son doğal yasa ise sözleşmeyi bozma -> ahde vefa.

Doğal hak, yani insanın kendisini koruma hakkı insanı sonsuz bir özgürlük içinde bırakır. Doğal yasalar ise, bir sözleşme ile birlikte haklı-haksız ayrımının yapılabildiği, toplumun ile devletin kurulduğu ve nihayet adalet kavramının sınırlarının çizildiği bir netice meydana getirir.

İkinci dönem: Barışı arayan ve bununla birlikte bir akit kuran insanlar toplum yaşamına geçmiş olurlar. Akit ise insanlar arasında kurulmuştur. Fakat üçüncü bir kişi daha vardır. Üçüncü kişi ise egemendir. Egemen, sözleşmenin tarafı olmasa da insanlar birbirleriyle sözleşme yaparak tüm haklarını üçüncü bir kişiye yani egemene devretmişlerdir. Bunun sonucunda da sözleşmenin egemeni bağlamayacağını anlıyoruz. Barış arzusu neticesinde sözleşme yaparak toplumsal yaşama geçen halk böylelikle devleti kurmuştur. İnsanlar sözleşmeye bağlı kaldıkları takdirde savaş çıkmaz. Elbette egemenin de halkın güvenliğini sağlama görevi çok önemlidir. Aksi halde insanlar yukarıda bahsettiğimiz doğal hakkını kullanarak isyan edebileceklerdir. Dolayısıyla burada insanların tüm hakkını egemene devrettiğini lakin doğal hakkını her zaman sakladığını öğrenmekteyiz. Zaten bahsettiğimiz gibi devletin amacı da insanların güvenliğini garanti altına almaktır. Bu amaçtan saparsa yok olur.

Hobbes, egemenin nasıl olması gerektiğinden bahsederken kesinlikle mutlakiyeti savunur diyemeyiz. Çünkü tek bir kişi yerine bir kurulun da iktidar sahibi olmasını mümkün görmektedir. Hobbes’un tek isteği vardır: “yeter ki anarşi olmasın.” Çünkü kargaşa, insanlığı yine sonsuz bir savaş ortamına sürükleyecektir. Fakat düşünür, bir kurulun da yönetimine yeşil ışık yakmasına rağmen elbette monarşiyi üstün tutar. Çünkü kurul üyeleri arasındaki bir anlaşmazlık yine kaosa sürüklemenin bir basamağı olacaktır.

Thomas Hobbes, ahlaktan bahsederken doğal bir ahlakın var olduğunu savunur. Tıpkı doğal hak gibi. Fakat ikisi birbirinden oldukça uzaktadır ki; doğal hak savaşa sürüklerken, doğal ahlak barışa götürür. Ahlak barışa götürür çünkü, o da doğal yasalar gibi insan aklının bir sonucudur. Birinci dönemde ahlak kavramı oturmamıştır hatta yoktu diyebiliriz. Çünkü o zamanlar insanların tek derdi güvenlikti ve gündemde olan tek şey doğal haktı.

Hobbes dinsel iktidarı reddeder. Çünkü iktidarın bölünmesinin kaosa sürüklüyeceğine emindi. Nitekim ortaçağ Avrupası’nda böyle de oldu. Hobbes aslında dinsel iktidarı şöyle reddetmektedir; ayrık iki kurum olmamalıdır çünkü çatışma yaşanır. Haliyle kilise ile devleti özdeş kılmak gereklidir. Çünkü netice de kral da hristiyandır kilise de. İktidarı bölmek akıl dışıdır. Aforoz yetkisi de haliyle iktidarlar birleştirilince krala verilecektir.

Hobbes’un sözleşmesinde egemenin iktidarı nasıl sınırlanacaktır ?

Öncelikle Hobbes, egemenin mutlak iktidar sahibi olarak tüm yasaları yapacağını kabul eder. Yasa boşluğu olan yerde ise geleneklerin konuşacağını söylemektedir. Hobbes’a göre yukarıda bahsettiğimiz gibi “birinci dönem”de yasa yoktu. Dolayısıyla haklı nedir haksız nedir gibi soruların cevabı da yoktu. Çünkü Hobbes’a göre yasalar hukuka aykırı olamaz. Haliyle sadece gündemde yasalar varken haklı haksız ayrımı söz konusu olabilir. Yasalara uyan haklıdır uymayan ise haksızdır ve cezalandırılacaktır. Birinci dönemde adalet kavramınında oluşmadığını belirten filozof, adaletin ancak ortada bir akit varken ne olduğunun belli olacağını söyler. Çünkü adaletin sınırları sözleşmeye uymaktır.

Hobbes, devletin sözleşmeyle kurulduğunu açıklamıştı. Bundan bahsettik. Aynı zamanda adaletinde sözleşmeye uymak olduğunu da belirtmişti. Bundan da bahsettik. Yani biz bir sonuca varıyoruz -> Hobbes’a göre devlete bağlılık eşittir adil olmak. Çünkü akit, hem devlete bağlılığı ölçüyor (çünkü akit = devlet) hem de adil olmayı ölçüyor çünkü tüm insanlar haklarını devretmişken siz aykırı davranırasız adil olmaz.

Hobbes’un egemeni sınırlandırması ise şu şekilde oluşur; “doğal hak”. Yani yukarıda bahsettiğimiz gibi insanlar doğal hakkını devretmezler. Her zaman sigorta olarak tutarlar. Yani her insanın isyan etme hakkı bulunmaktadır. Fakat bu hakkın gündeme gelebilmesi, egemenin  halkın güvenliğini temin edememesi şartına bağlıdır.

Hobbes egemeni “mülkiyet hakkı” kapsamında da sınırlamıştır. Egemen, halkın güvenliğini sağlayacak ve düzeni temin edecek şekilde bu hakkı düzenlemelidir.

Genel Kamu Notları -9