ALMAN SOSYOLOJİSİNDE MAX WEBER
Diğer Avrupalı devletlerde olduğu gibi Almanya’da da “toplum bilimi” düşüncesi gündemdeydi. Weber, Simmel ve Sombart’ın yardımlarıyla, Marxizm eleştirisini onun sınırlarını ve geçerliliğini saptayabilmek amacıyla üniversitelere taşımaya tereddüt etmemiş olan Alman sosyolojisinin büyük katkısı ile Sosyoloji anlayışı -yalnızca normatif değil- pozitif bir bilim olarak bilgi ülkesinde kabul görmüştür.
Üniversitede dersini verdiği ekonomiden sosyolojiye kayan Max Weber sayesinde tarihsel okulun görüşleri sosyolojiye daha derinlemesine işlemiştir.
Ferdinand Tönnies (1855-1935)
Tönnies’in en önemli kitabı Cemaat ve Toplum Almanların Devlet ile toplumu birbirinden ayırma geleneğinin bir parçasıdır.
Öncelikle kültür felsefesi sorununu ele almış, 1887’deki biçiminde komünizm ve sosyalizm arasındaki farkı araştırdığını ve en sonunda da, yani 1912’de bu iki kavramla, “saf sosyolojinin iki temel kategorisi” ile sınırlandırılmıştır.
Tönnies’e göre insanın toplumsal grupları oluşturduğu iki yolu şekillendiren şey iki irade arasındaki psikolojik ayrımdır. Bu iki yol şunlardır : Ya bir cemaat oluştururlar, ki bu organik irade üzerine temellenir, ya da reflektif iradeye dayalı bir toplum kurarlar.Bu iki kategori, Tönnies’in saf sosyoloji dediği şeyin ana fikirleridir.
Cemaatin kökleri bireyin “eski ve doğal hali”ne kadar iner, çünkü kaynağı anneyle çocuk, kadınla erkek ve kardeşler arasındaki ilişki gibi, toplumsal yaşamın basit gruplandırılışlarında olduğu kadar, henüz oluşan insanın bitkisel yaşamındadır da.
Sosyolojik olarak da bu ilişkiler üç çeşit cemaat belirler; kan bağı ya da akrabalık, mekan yakınlığı veya komşuluk, dostluk ya da ruhsal değerler cemaatleri.
Şüphesiz, insanlar bir toplumda bir arada yaşarlar ama sürdürebilecekleri ilişkilere rağmen birbirlerinden doğal olarak ayrılıkları devam eder.
Siyasal bir çerçeveden baktığımızda toplum anlaşmalar üzerine kurulmuştur, yani bütünlükleri devlet tarafından sağlanan yasal ve soyut mutabakattır.
Georg Simmel (1858-1918)
İlk yazıları Pozitivizmin kabulünü ve Spencer evrimciliğinin ve Darwin pragmatizminin etkisini gösteren Simmel zamanının sosyolojisinde özel bir yere sahiptir.
Bir felsefecidir.
Hem onu sosyolojik çevrelerde tanınmış biri haline getiren, hem de sosyal psikolojinin kurucularından biri yapan onun en önemli sosyolojik yapıtı olan ve adını “Soziologie” (1909) koyduğu kitabıdır.
Aslında sosyoloji onun için felsefe yapabilmenin yeni bir yolu olmuştu, çünkü yeni metafizik düşünme yolları açmıştı.
“Toplumsallaşma bin değişik yolla gelişen bir biçimdir; bireyler onda bir neden ya da sonuçta saptanan, uzun süreli ya da geçici, bilinçli ya da bilinçsiz idealler ya da ortaklaşa hissedilen çıkarlar temelinde bir birlik kurarlar.”
Simmel’in sosyolojiyi toplumsal şekillerin geometrisi olarak gördüğü söylenebilir.
Max Weber (1864-1920)
Modern sosyolojinin kurucucusu olarak bilinmektedir.
Weber sosyolojiye ekonomiden gelmiştir
Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu adlı eserinde dinsel anlayışların ekonomik davranışların belirleyicisi olduğundan toplumlardaki ekonomik değişmelerin nedeni olduğunu göstermek istemiştir.
Weber’in iddiası kapitalizm ile protestanlık arasında bir uygunluk olduğudur.
Doğa bilimcilerden farklı olarak bir sosyolog durağan madde üzerinde araştırma yapmaz, onun yerine toplumsal ilişkileri ve bir etkinliği çözümler; bu ilişkiler ve etkinlikler ise şartların sürekli gelişmesiyle her zaman değişen toplumsal davranış şekilleridir.
Weber‘in tarihsel ideal tiplerine örnekler “Kapitalizm”, “bürokrasi”, “Batı kenti” gibi kavramlardır. İnsanların toplumsal eylemlerini sınıflandırmak üzere kurduğu dörtlü tipoloji ise (“amaçsal-rasyonel”, “değer-rasyonel”, “geleneksel” ve “duygusal”) sınıflandırıcı ideal tipler olarak incelenmiştir.
Sık sık Sezar’ı anlamak için Sezar olmak gerekmediğini vurgulamıştır.
Bugün bile onun siyaset, ekonomi, din, sanat, hukuk, teknoloji sosyolojisinden yaralanmayan uzman yoktur.