Akitten Doğan Borçlar

Borçlar Hukuku

Alacağın Devri, Alacağın Devri Vaadi

         Alacağın devri farklı hukuki sebeplere dayanabilir. Alacağın devri, dar anlamda borç ilişkisinde alacağın, alacaklı tarafından başka bir kişiye devredilmesidir. Geniş anlamda ise borç ilişkisinde taraf olma sıfatının başkasına devrini sağlamaz. Bunun için sözleşmenin devri kurumuna başvurmak gerekir.

         Alacağın devri TBK m. 183 ila 194 arasında düzenlenmiştir. Anılan hükümler, devreden ve devralanın iradesi göz önüne alınarak düzenlenmiştir ancak kanun gereği veya mahkeme kararı ile devrin gerçekleştiği durumlarda da kıyasen uygulanır. Bunun yanında sözleşmenin devri ayrı olarak düzenlenmiştir.

         Alacağın devri bir sözleşmedir. Alacaklı ve üçüncü kişi arasında yapılan bir sözleşmedir. Bu sözleşme, alacağın devredenden devralana geçmesini sağladığı için tasarruf işlemidir. Devralanın malvarlığında bir artış da sağladığı için aynı zamanda kazandırıcı işlemdir.

         Alacağın devrinin yapılma sebepleri şunlar olabilir:

  • İfa
  • Bağışlama
  • Alacak
  • Teminat
  • Tahsil

Alacağın devrinin sebebe bağlı olup olmadığı tartışmalıdır. Bir görüşe

göre alacağın devrinin sebebe bağlı olduğu kabul edilir ve devir sebebi geçersizse devir işlemi de geçersiz olur ve sonuç doğurmaz. Diğer bir görüşe göre ise alacağın devri, sebepten soyuttur ve tarafların üzerinde anlaştığı devir sebebi geçersiz olsa hatta bu sebepte anlaşmış olmasalar bile kendisinde geçersizlik sebebi olmayan devir işlemi geçerlidir. Geçerli olmayan devre dayanarak alacakta bulunan kişi sebepsiz zenginleşmiş olur. Ayrıca bu görüşe göre taraflar, alacağın sebebe bağlı olduğunu da kararlaştırabilirler.

         Alacağın Devri Vaadi: Bu işlem bir vaat içerdiği için borçlandırıcı işlemdir. TBK m. 29’da düzenlenen ön sözleşme niteliğinde değildir. Tasarruf işlemi niteliğinde de değildir. TBK m. 184 uyarınca alacağın devri sözü verme, şekle tabi değildir. Ancak bağışlama sözleşmesinin hükmü ise şeklin kapsamında olmalıdır.

         Alacağın devrini vaadi haricinde geri alacağın devrine dönecek olursak yine TBK m. 184’te alacağın devrinin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlıdır düzenlenmesi mevcuttur. Alacağı devreden kişinin beyanı bu durumda şekle tabidir. Şekle bağlılık genellikle devredeni korumak ve düşünmesini sağlayıp zamanı olmasını sağlamaktır.

         Alacağın devri sözleşmesinde kural olarak devredenin imzası yeterlidir. Ancak devralanın da bir karşı edimi varsa onun da imzası gerekir.

         Öğretideki bir görüşe göre henüz doğmamış alacak hakları da devredilebilir. Bu durumda devir, alacağın geçerli olarak doğması ile hüküm ifade eder. Diğer bir görüşe göre henüz doğmamış alacaklar bakımından ikili bir ayrım vardır; devir anında mevcut bir hukuki ilişkiye dayanan alacaklar ve devir anında temelli olmayan alacaklar olarak.

Alacağın mevcut olmaması, doğmamış olmasından, sona ermiş olmasından veya alacaklının alacağının başkasına geçmiş olmasından kaynaklanabilir. Devir anında temeli olmayan alacakların devri, tasarruf işleminin konusunun mevcut olmaması nedeniyle mümkün değildir. Devir anında mevcut bir hukuki ilişkiye dayanan alacakların devri beklenen hakkın devri olarak yorumlanabilir. Bir an için bile devredene ait olmamış bir hakkın devredilebileceği söylenemez. Bu durumlarda alacağın devri tahvil yoluyla alacağın devri sözü verme olarak ayakta tutulabilir. İfa, ibra, takas gibi yollarla sona erdirilmiş alacağın devri de üzerinde tasarruf edilebilecek bir hak bulunmadığı için mümkün değildir. Eksik borçlara ilişkin alacak hakları ise sona ermemiş olduğu için devredilebilir.

TBK m. 183’e göre kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızası aranmaksızın alacağını üçüncü kişiye devredebilir. TBK m. 322’de düzenlenen kira sözleşmesinde kiracının kullanma hakkı; TBK m. 366’da düzenlenen ürün kiracısının kullanma hakkı; TBK m. 619’da düzenlenen ölünceye kadar bakma sözleşmesinde bakım alacaklısının hakkı vs. kanun ile öngörülen devir engeline örnek teşkil eder. Bunların yanında TMK m. 25/4’te de manevi tazminatın karşı tarafça kabul edilmedikçe devredilemeyeceği düzenlenmiştir.

Kimi zamanda hakkın devredilmesi, alacaklı ile borçlu arasındaki hukuki ilişkinin niteliği ile bağdaşmaz. Nafaka alacağı, vekalet sözleşmesinde vekalet verenin işi görmesini isteme hakkı buna örnektir.

Alacaklı ve borçlu, anlaşarak da alacağın devrini yasaklamış olabilir. Bu anlaşma pactum de non cedendo olarak da anılır. Alacaklı ya da borçlu tek başına böyle bir yasak getiremez. Böyle bir devretmeme anlaşmasına rağmen alacaklı, üçüncü kişiye bir devirde bulunursa borçlu, ifa talebini reddedebilir. TBK m. 183 gereği “Borçlu, devir yasağı içermeyen yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı devralmış olan üçüncü kişiye karşı, alacağın devredilemeyeceğinin kararlaştırılmış bulunduğu savunmasını ileri süremez.” Bunun amacı, iyiniyetli üçüncü kişiyi korumaktır.

         Alacağın devir sözleşmesinde alacaklı bu devir ile ilgili bilgi ve belgeleri devralan üçüncü kişiye vermekle yükümlüdür. Ayrıca bu devir sözleşmesinde alacaklının kişiliğine bağlı imtiyazlar ve asıl borç ilişkisine bağlı yenilik doğuran haklar üçüncü kişiye geçmez. Çünkü bu devir sözleşmesi dar anlamda borcun devrini içerir.

  Alacağın devri, borçlunun rızasına bağlı değildir. Bilmesine gerek de yoktur ancak bildirim durumları söz konusudur. Alacağın devri üzerine borçlu, alacağı devralana karşı ifa etmekle yükümlü hale gelir. Borçlu kural olarak borcu devredene ifa ederek borçtan kurtulamaz. Alacağı devreden ya da devralan, borçluya, devir işlemini bildirmelidir. Bu bildirimin hukuki niteliği konusunda öğretide farklı görüşler bulunmaktadır. Bu durum TBK m. 186’da da düzenlenmiştir. İlgili maddeye bakacak olursak; “TBK m. 186Borçlu, alacağın devredildiği, devreden veya devralan tarafından kendisine bildirilmemişse, önceki alacaklıya; alacak birkaç kez devredilmişse, son devralan yerine önceki devralanlardan birine iyiniyetle ifada bulunarak borcundan kurtulur.”

         TBK m. 187’ye göre kime ait olduğu çekişmeli bulunan bir alacağın borçlusu, ifadan kaçınabilir ve alacağın konusu şeyi hakim tarafından belirlenen yere tevdi etmekle borçtan kurtulabilir. Bu hüküm, öğretide diğer ifa engelleri madde başlıklı TBK m.111’in uygulama alanına giren bir hal olarak da nitelendirilir. Borçlunun alacağın konusunu tevdi etmesi, borçluyu, alacak hakkının gerçekte sahibi olmayan bir kişiye karşı ifa etmenin sonuçlarından korur. Nitekim TBK m. 187/2 uyarınca borçlu, alacağın çekişmeli olduğunu bildiği halde ifada bulunursa, bundan doğacak sonuçlardan sorumlu olur. TBK m. 187/3 uyarınca dava konusu olan çekişme, mahkemece, henüz sonuca bağlanmamış ve borç da muaccel ise taraflardan her biri borçluyu, edimi tevdi etmeye zorlayabilir.

İÜHF BORÇLAR GENEL

TBK

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir