ADALET KAVRAMI
Adalet, hukukun hedefidir. Metodolojik olarak bakıldığında çoğunlukla hukuk, muhakemesini olan şeyden sonra işletir.
Hukuku bu anlamda üç boyutta ele alabiliriz:
- Kural boyutu
- Kuralı uygulayan devlet ya da müessese
- Kurala uymayan ya da yanlış uygulayanların yargılanıp cezalandırılmasını gerektiren boyut
Hukukta kural konurken vakalar özelinde muhakeme yapılır. Müesseseler de kuralı vakalarla ilişkilendirerek uygular. Yargı da vaka olup bittikten sonra hukuk üzerine düşünür ve soyut kuralla vakayı örtüştürerek hukuki sonuca varır. Günümüzde hukukun temel işleyişi bu üç boyut üzerinden gerçekleşir.
Kural, davranış standardı oluşturmaktadır. Bir kimsenin olması gerekene yönelik davranmasına ilişkin buyruklara kural denir. Kural, örtülü ya da açık şekilde fakat her halükarda buyruk içerir. Kural, bireylere –bu birey tüzel kişi de olabilir- ve toplumlara davranış standardı getirir. Kuralı topluma gösteren kanun, yönetmelik vb. olabilir. Kural kaynağını hukukun dışından alır. Siyasi ideoloji, toplumun geçmişi ya da güncel durumu kuralın kaynağı olabilir.
Kanun, oluştuktan sonra onu ortaya koyan hukuk dışı iradeden kopar, bağımsızlaşır. Sonuç olarak bu kuralı ortaya koyanlar da bu kurala uymak zorundadırlar.
Adalet doğrudan kurallarla alakadar olmaz. Adalet olguyla ilgilenir. Adalet, bir vaka gerçekleştikten sonra o vaka sonucunda tarafların hakkına en uygun olan sonucu yerine getirir.
Eşitlik farklı şekillerde tanımlanabilir:
- Matematiksel eşitlik
- Geometrik eşitlik
Hukukta söz konusu olan eşitlik geometrik eşitliktir. Fakat bu her vakitte doğru olmaz. Bazen matematiksel eşitlik de söz konusu olabilir.
Örneğin, Anayasanın onuncu maddesinde bahsedilen eşitlik matematiksel eşitliktir. İdare hukukuna uygulamak gerektiğinde matematiksel eşitliğin geometrik eşitliğe dönüştüğünü görmek mümkündür. Bu yüzden idare hukukundaki eşitlik anlayışı ile Anayasanın onuncu maddesindeki eşitlik anlayışı birbirinden farklı yönlere gidebilir.
Cinsiyet eşitliği, matematiksel eşitliktir.
Hukuktaki adalet ile matematikteki eşitlik birbirinden farklı kavramlardır. Bazı durumlarda –sosyal devlet ilkesi ya da kamu yararı gibi- adalet, geometrik eşitliği de desteklemez.
Örneğin sosyal adalet anlayışına göre çocuğun menfaati bir yetişkinin menfaatinden önce gelir. Bizim anayasal sistemimizde çocuğun korunması önceliklidir. Geometrik yani orantısal eşitlik anlayışında ihtiyaçlar kıyaslanır. Burada çocuğun ihtiyacı yetişkinin ihtiyacından azdır. Fakat çocuk kayırılır. Bu da sosyal devlet ilkesinin gereğidir.
Kamu yararı, toplumun soyut ve genel menfaatidir. Eşitlik ve adalet her zaman aynı değildir. Bazı durumlarda eşitliği sağlamak adaletsizliktir. Örneğin ebeveynler tüm çocuklarına aynı şekilde değil, çocukların bireysel özelliklerine göre davranış göstermesi gerekir.
Toplumu yönlendiren hukuk değil ekonomidir. İnsanlar tercihlerini hukuku kıstas alarak yapmazlar.
Ekonomi ise paylaşım sorununda bizi matematiksel eşitliğe götürür. Bu bakış açısında her birey çıkarlarını maksimuma ulaştırmayı hedefler.
Ekonomi, varsayım ve olasılıklar üzerinden hareket ederken hukuk, olgular üzerinden hareket eder. Ekonomi ileriye dönüktür ve matematik diliyle rasyonelleşir.
Ekonomi toplumu bu denli etkilerken kanun koyucu bunu göz ardı etmemelidir. Adalet kavramı, bizi gittikçe matematiksel eşitliğe götürür. Bu da adalet kavramını değersizleştirir. Günümüzde ekonomideki matematiksel eşitlik, adaleti gölgede bırakmaktadır.
Ekonominin amacı hukuku zamanla kendisine dönüştürmektir. Hukukun temel amacı gerçekliği ortaya çıkarmaktır. Hukukta muhakemenin onayladığı, adil sonuçtur. Hak dediğimiz kavram ancak akılla anlaşılabilir. Akla uygun olmayan sonuç adil de değildir.
Kamu hukuku teorisi çerçevesinde yorumlanırsa eski Türklerden beri adalet dairesi anlayışı mevcuttur. Kamu hukukunda adalete bakış, adalet dairesiyle ifade edilmiştir. Bu sadece hukuk baz alınarak yapılmamıştır. Kamu hukukunun temel müesseseleri de baz alınmıştır. Buna devlet teorisi ya da Türk devlet geleneği denir.
ADALET DAİRESİ
- Adalet, bütün dünya düzenini temin eder.
- Dünya, devletlerden müteşekkildir.
- Devlet, halkı yönetim altına alır.
- Halk, malı bir araya getirir.
- Mal, orduyu ayakta tutar.
- Mülk ancak ordu ile korunur.
- Hukuku uygulayan devlettir.
- Devlet nizamı ancak adaletle sağlanır.
Bu kavramların tamamı dengedeyse adalet var demektir. Burada dört temel unsur vardır: devlet, hukuk, mal, askeri güç. Bu dört unsurun dengesini yukarıdaki sekiz aşama sağlamaktadır.
Devlet, bu dört unsurun dengesiyle kurulur. Bu dengeyi koruyabildiği ölçüde büyür. Büyüdükçe geçmiş değerleri koruma isteğiyle çağın şartlarına ayak uyduramaz ve bu dört unsur arasındaki denge bozulur, devlet yıkılır.
Günümüzde adalet kelimesinin yerini kamu hukuku teorisinde hukuk devleti kavramı almıştır.
Adalet, asgari etiktir. Buradan çıkarılan sonuç, bir insanda hiçbir etik değer yoksa en azından adil olması gerekir. İnsan, bütün değerlerde adil olmalıdır. Bu anlamda adalet, ideal olandır. Tek başına ele alındığında asgari bir değer olan adalet, diğer değerlerle ilişkilendirildiğinde ideal olanı yansıtır. Hukuki alandaki adaletle kişilerin vicdan duygusundaki adalet anlayışının birleşimiyle adalet dairesi oluşur.
ADALETİN GÜNCEL TEORİK BOYUTU
Doğal Hukuk: Adalet, soyut bir değeri ifade eder. Bünyesinde daha adil olana yönelik sürekli bir arayış barındırır.
Pozitivist Hukuk: Adalet, kanun ve diğer hukuk metinlerinin etkinliği sonucunda kendiliğinden ortaya çıkar.
JOHN RAWLS ADALET KURAMI
- İnsanlara, bütün eşitsizlikleri ortadan kaldırarak değil bazılarını dezavantajlı duruma düşüren eşitsizlikleri ortadan kaldırarak eşit davranmış oluruz.
- Belli başlı eşitsizlikler herkesin yararınaysa ve toplumsal açıdan yararlı yeteneklerle çabayı ortaya çıkarıyorsa o zaman bu eşitsizlikler herkes için kabul edilebilir olmalıdır.